Ayrık Otu
Küçükken okul bizi zorla kitap fuarına götürdüğünde hepimiz, birbirimize satın aldığımız veya okuduğumuz için hava atabileceğimiz oradan buradan duyduğumuz popüler, bilinmiş yazarların kitaplarının olduğu standlara doluşmuştuk. Kitap okumayanların dahi merakla katıldığı izdiham kalabalıkla standların önünde çekirge sürüsü gibi kitapları alt üst ediyorduk. Bilen bilir çocuklar böyledir. Kalabalığın arasında bende öne geçmeye çalışıyor ama o vakitler çelimsiz olduğum için arada sıkışıp kalıyordum.
Bir kaçış yolu arayıp sağa sola bakınırken az ötede önünde iki üç kitapla yalnız başına bir standta sanki fuardan değilmişçesine beklerken gördüğüm o yaşlı adamcağız geldi aklıma şimdi durup dururken.
Biz Kafka'nın Dönüşüm'ü gibi o vakitler okusakta pek anlam veremeyeceğimiz "İşte adam böcek olmuş." diyerek ancak bir fabldan aldığımızı alabileceğimiz popüler klasiklerin veya wattpad kitabı gibi içi tamamen cinsel içerikli olan edebiyattan uzak ama bir o kadarda popüler kitapların peşine düşmüş standlarda birbirimizi ezerken o adamın standına kimse gitmiyordu.
Bir kaçış yolu arayıp sağa sola bakınırken az ötede önünde iki üç kitapla yalnız başına bir standta sanki fuardan değilmişçesine beklerken gördüğüm o yaşlı adamcağız geldi aklıma şimdi durup dururken.
Biz Kafka'nın Dönüşüm'ü gibi o vakitler okusakta pek anlam veremeyeceğimiz "İşte adam böcek olmuş." diyerek ancak bir fabldan aldığımızı alabileceğimiz popüler klasiklerin veya wattpad kitabı gibi içi tamamen cinsel içerikli olan edebiyattan uzak ama bir o kadarda popüler kitapların peşine düşmüş standlarda birbirimizi ezerken o adamın standına kimse gitmiyordu.
Bu durum beni o kadar üzdü ki kalabalıktan sıyrılmayı başarıp o adamın yanına gittim. Beni görünce biraz affaladı. Sonra kitap kapaklarına baktım, kapaklarda kendi fotoğrafı vardı. Kırlık, yeşillik bir alanda, arkasında yine ormanlık bir dağ var, ellerini beline dayayıp gülümeeyerek poz vermiş.
Merak ediyorum "Ne anlatıyor bu kitap?" diye soruyorum. Sanki o adam hep bu anı beklemişcesine içten, samimi bir şekilde, büyüklerin çocuklarla konuşurken konuştuğu uslupla anlatmaya başlıyor bana ne yazdığını.
"Bu kitap bu şehirdeki dağları, dağlardaki otları ve bazı efsaneleri anlatıyor. Tabi birde benim bunları derlerken yaşadıklarım da var içinde." Hiç ilgimi çekmemişti. O yaşlarda ancak babamın okuduğu türden kitaplar olduğunu düşündüm. Çocuklara göre değildi.
Ben sormadan öteki kitabı anlatmaya koyuldu "Bak bu da..."
"Arkadaşlarım çağırıyor gitmem lazım." dedim. "Öğretmenimiz kalabalıktan uzaklaşmamıza kızıyor."
İlk kitabı alıp "Bu kitabı sana hediye etmek istiyorum." dedi.
Mahçup olurdum. Hem ben okumazdım ki o kitabı. Okuyup ne yapacaktım, ne işime yarayacaktı? Adama acımıştım, kimsenin okumayacağı şeyleri yazmış birde burada satacağınu düşünmüş diye.
O gün kalabalığı takip edip onlar gibi popüler olan ama okumayacağım, okusam da anlamayacağım bir sürü kitap aldım. En fazla ilk sayfalarını karıştırıp atıp geçtim.
Yıllar geçti ve içimde dertler birikmeye başladı. Dertler beni kalabalıktan ayırdı, ister istemez. İşte o zaman popüler olanları kenara ittim. Elime geçen her kitabı karıştırarak epey bir bu derde cevap aradım. Bulamadım. Derde cevap yok ama belki anlatsam hafiflerim dedim oturdum bende yazdım.
Sonra bir ahbabım beni şehrin kitap fuarına çağırdı. Tanınmıyor bilinmiyor boşuna yer kaplamasın diye yok mok demişler ama arkadaşım bana söz vermiş olmuş birkere, zor da olsa halletmiş bana bir stand ayarlamış.
Kitaplarımı standa yerleştirip beklemeye başlıyorum. Ama gelen giden yok. Kimse standın önünden dahi geçmiyor. İşte o zaman o adamcağızı hatırladım. Yazdığı kitabın adı neydi, şimdi nerelerdedir, kimdi bilmiyorum ama onun boşalttığı yeri şimdi ben aldım. Kalabalıktan uzaklaşmamam gerekti, öğretmen kızardı ama ben uzaklaştım. Uzaklaştım ve tamamen ayrık otu oldum, yabancılaştım.
O gün o adamın para kazanmak için kitap yazdığını sanmıştım. Oysa o sadece anlaşılmak istiyormuş.
Bunu yeni anladım.
.jpeg)