Sultan

 


 Yanından son sürat geçen araba yolda birikmiş bütün suyu üstüne sıçratmıştı Sultan'ın.

  Seçerek, ama daha çok hesaplayarak, aldığı akşamdan ütülediği kıyafetleri sırıl sıklam, çorapları çamur, özenle yaptığı makyajı akmış, perişan bir haldeydi şimdi.
Güzel görünmek istemişti. İşe gidiyordu.

 Kaldırımdan yavaş yavaş yürüyerek, bulduğu ilk işine olanca heycanı ile giderken, bir yandan ilk ay alacak olduğu parayı hesaba katarak kredi kartına taksitle aldığı kulaklıkları ile müzik dinliyor, hayal kuruyordu. Şimdi kulaklıklarına dahi nasıl olmuşsa su girmiş, tekini çalışmaz hale getirmişti.

 O aşağılık adam, veya kadın fakat yine de aşağılık, bilerek yapmıştı bunu. Koskoca yolda bilerek suyun biriktiği tarafa kırmıştı direksiyonunu ve tam o esnada oradan geçmekte olan Sultan'ı ıslatmıştı.

 Bilerek ve zevk alarak, kendinden aşağı durumda olan, olduğunu düşündüğü, birinin gururunu kırmıştı. Araba alamayacak kadar ve işe yürüyerek gidecek kadar fakir olan hayalperest bu kızı aşağılamak istemişti. Bunu yaparak artık sarsılmaz farz ettiği kendi konumunun, üstte bulunmanın, tadını çıkarıyordu. İnsanlar arasında sınıf farkı öyle uç noktaya gelmişti ki birisi sırf keyif almak için ötekini küçük düşürebiliyor, ezebiliyordu. Karşılığında ise hiçbirşey olmuyordu. Bu su sıçratma olayı ise bunun sadece küçücük bir örneği o kadar.

 Zavallı Sultan, bu şekilde işe gidemeyeceğini düşündüğünden gerisin geri üstünü değiştirmek için evine gitti. Mahallede garip bakışlara maruz kaldı.
Evine girdi. İş için yeni almış oldukları dışında şimdilik doğru düzgün başka kıyafeti de yoktu. Çaresiz eskilerden birini giymek zorunda kaldı. Evden çıkmadan, az daha unutuyordu, kulaklığını pirincin içine koydu. Sonrasında hızla çıktı ve bu sefer adeta koşarak, olamasa da hızlı hızlı yürümeye gayret göstererek, işyerine doğru gitmeye başladı.

 İşe gittiğinde Şef'i onu gecikmesi ve pejmürde görüntüsü için aşağıladı. İlk iş gününden böyle sorumsuz davranan birisinin bu işyerinde fazla durmayacağını söyledi.

 Sultan masasına oturduğunda önünde bir sürü evrak yığılıydı ve diğer iş arkadaşları da evrak üstüne evrak getiriyorlardı.

 Bir müddet çalışıp soluklamak için çay almaya gitti. Bu sefer de birisi çıkıp ona mola saati dışında çay almanın yasak olduğunu son derece kırıcı bir uslup ile söylediğinde Sultan, göz ucuyla balkonda sigara içenlere, kendine evrak yığanlardı onlar, bakıyordu.

 Sultan akşam evine gittiğinde sabahtan kalan çamurlu kıyafetlerini yıkadı. Doyurmayacak ama kazınan midesini rahatlatacak bir şeyler anca hazırlayabildi. Yorgundu. Yatağına geçip müzik dinleyerek uyumak istedi. Ama henüz alalı iki gün bile olmamış olan kulaklığının tekinden hala ses gelmiyordu.

 Duvarlara uzun uzun baktı Sultan. Baktı, baktı ve ağlamaya başladı.  


"Enes Öz."