Espresso

 


Üniversite mezuniyetimin hemen sonrası mutluyum kafam rahat. Yıllar süren koşturmacanın sonuna geldik. Yıllarca ektik hasat vakti geldi artık.

Biriktirdiğim biraz para vardı, kendime sözüm, başarıyla bu yolculuğu bitirirsem şayet çıkıp gezeceğim.

Gezdim, epey de iyiydi. Yıllardır Antalya'yı merak ederdim. Çıkıp gittim bir hafta geçirdim Antalya'da.

Memlekete döndük çok kalmayacağız muhtemelen ama yine de lazım sağlam bir manita. Adam olduk biz de tek gezmek yakışmaz.

Ailemin keyfi yerinde; komşular, akrabalar desen hepsinde bir tebrik, bir iyi dilek telaşı.
Hiç olmadığım kadar modum yerinde.

Saçımı fönledim, ceketimi giydim. Artık prezentabıl giyinmeliydim boru değildim ne de olsa. Gözlükte takmalı mı? Yok gerek yok şimdilik fazla abartı olur. Hem gün batmak üzere.

Evde oturmak bunalttı iyisimi bir cafeye gidip oturmak. Yürüyerek gidiyorum, böyle olmaz en kısa zamanda bir araba almak gerek.

Cafeye gidiyorum. Hiç içmedim ama espresso söylüyorum. İş insanlarının ayılmak için içtiklerinden, zinde olmak gerek.

İlan gelmiş. Bakalım nereleri yazabileceğiz tercihimize?

Hiç kadro açılmamış.

Kahve geliyor shot bardağı kadar kahve. Kime yeter ki bu? Tadı da berbat.

Cafede tek başına oturmak garip hissettirmeye başlıyor. Etrafıma bakıyorum tek başına oturan tek benim.
Harika olduğunu düşündüğüm kıyafetim gözüme paspal görünüyor bir an.

Geleceğini söyleyen kız da gelmiyor. Bahanenin bini bin para.

Kalkmaya karar veriyorum kartta bakiye yetersiz uyarısı veriyor. Hiç para kalmamış.

Evin yolu yokuş. Kan ter içinde yokuş çıkıyorum. Ceket yakmaya başlıyor çıkarıp kolumun altına alıyorum. Sinek kaydı yüzüm iğreti geliyor. Sakalımı alabildiğine uzatmaya karar veriyorum.

Eve giriyorum, gün battı gitti neredeyse, içeride çok cılız bir gün ışığı. Harici hiçbir lambayı yakmamışlar. Bu haliyle ev gri ve puslu duruyor. Evdekiler daha bu saatte uyuyor. Odama geçiyorum, bütünüyle soğuk renklerle döşenmiş odam, ampulumün lümeni son derece düşük, varla yok arası bir beyaz.

Kitaplarımı satmaya karar veriyorum. Üç kuruş beş kuruşa. Böylece zaruri durumda elimde biraz para olmuş olacak. 

Espresso ilk değil. Daha önce kız arkadaşımla sinemanın kapısında kalmıştık aynı böyle. Güya ben ödeyecektim, ben davet etmiştim. Bakiye yetersizdi, o ödedi.

Aylardır işssizim ama hala dışarda herşey yolundaymış gibi davranıyorum. Hayata dair ne kadar neşem ne kadar umudum varsa yerle bir olup psikolojimde geri dönülemez hasarlar bıraktı.

*

İşyerine Oğuz diye biri başladı. Mezun olur olmaz yüksek bir konumda başlamış işe. Her halinden özgüven akıyor. Hayat enerjisi yerinde.

Beş yok edici yıl sonrasında başlayabildim ben ise. İşe başladığımda artık hiçbir şey beni heycanlandırmıyordu. İşe başladığıma mutlu olmadım. Beni sırada ne gibi boktanlıkların beklediğini düşünüyordum, korkuncu haksız da çıkmadım.

Oğuz benden beş yaş genç. Ruhen beş değil on beş gibi belki.

Onun yaşlarındaydım, hep o sahne geliyor gözümün önüne. O hayat enerjimin yersizliğinin, yalan yanlış moda girdiğimin yüzüme vurulduğu o an. Kırılma noktası ilk defa espresso içtiğim o an. Ondan sonra bir daha aynı gözle bakamadım hayata. Bir daha da hiç espresso içmedim.

O olay ilk değildi, bardağı taşıran damlaydı yalnız.

Oğuz'u gördükçe moralim bozuluyor. Oysa o enerjim o modumla olabilseydim burada, neler yapardım kim bilir? Hiçbir şeye isteğim yok.

Sattığım kitaplarımı geri aldım, evde kütüphanem. Üstü size kalsın. Mesai bitsin de kitaplara gömüleyim başka birşey istemem.


"Enes Öz."