Muhasebe

 


6 şubat depreminden sonraydı, öteki ve beriki gençlik merkezi adı verilen binanın teras katında iki kişilik bir masa da oturuyorlardı. Hava güzeldi, her  şey sakin görünüyordu.


Öteki uzaklarda bir şey görmeye çalışıyor gibi kıstı gözlerini.
‘’Hatırlıyor musun? Karşıda bir kütüphane vardı dedi.’’


Beriki  üzgün bir şekilde ‘’Evet orayı severdim.’’ dedi.

Öteki ‘’Resmen burada büyüdük ya, ilk internetten ödevimizi burada yapmıştık hatırlıyor musun o günü?’’ diye konuşmayı sürdürdü.


Beriki ‘’Yine bu kızlarlaydık, zaman ne çabuk geçiyor.’’ dedi.

Öteki ‘’Şanslıyız ki buradalar, ya depremde onlara da bir şey olsaydı dedi.’’

Beriki ‘’Of! çık artık bu konudan nereye gelmeye çalıştığını biliyorum!" dedi.

Öteki ‘’Ne bileyim kütüphaneyi yerinde göremeyince aklıma geldi normal olarak sonuçta depremde yıkıldı.’’ dedi.

Beriki ‘’Yani haklısın, bir an konuyu yine aileni bırakıp gittin, depremde burada değildine getireceksin sandım.’’ dedi. Biraz rahatlamış görünüyordu.

Öteki ‘’Hok hayır, kabul ettim artık sen böyle birisin.’’ dedi.

Beriki bozulmuştu. Kaşlarını çatıp ‘’Neden bana düşmanlık ediyorsun yine? Diye sordu.

Öteki ‘’Düşmanlık etmiyorum, gerçekleri söylüyorum sana.’’ dedi.

Beriki astı yüzünü büyük bir ciddiyetle
Öteki ‘’Ben senin vicdanınım ve bu yaptığın şey seni rahatsız ediyorsa bu benim suçum değil. ‘’ dedi.

Beriki ‘’Durumları biliyorsun, İstanbul’daydım ve asla gelemedim. Her şey çok karmaşıktı, yollar kapalıydı. Hem ayrıca gelsem bile sadece onlara yük olurdum sonuçta…" diye devam ederken ötekinin onu dinlemediğini fark etti.

Beriki kızmıştı ‘’Neden dinlemiyorsun?’’ diye sordu.

Öteki ‘’Bunları elli kere anlattın bana ama sonuçta onları çok daha önceden gönüllü olarak terk ettin.’’ dedi.

Beriki kocaman bir nefes aldı.’’Evet, ben en azından buna cesaret ettim. Senin gibi bir köşede bir kurtarıcı beklemedim!" dedi.

Öteki ‘’Sanki kendini kurtarmayı başarmışta şu tafralara bak!" dedi.

Beriki ‘’Sen bir korkaksın! Tüm yaşamın boyunca bir kere bile itiraz etmedin, şimdide yapabildiğin tek şeyi yapıp beni yargılıyorsun! ‘’ dedi.

Öteki ‘’Korkak değilim. İyi bir evlat, iyi bir insan olmaya çalışıyorum.’’ dedi.

Beriki iyice kızmıştı bir kahkaha atıp ‘’İyi insanlar sadece uyumlulardan mı çıkar?’’ dedi.

Öteki ‘’Senin uyumsuz ve saldırgan tavrından iyidir.’’ dedi.

Beriki dişlerini sıkıp kafasını diğer tarafa çevirdi. Cümlelerden sıkılmıştı. Karşısında  ki  ile bu olayı bilmem kaçıncı tartışmasıydı ve sulh olunamıyordu.

Beriki çare ararken öteki sakince konuşmaya devam etti.
‘’Bak mesela eğer İstanbul’da değilde anne babamızın yanında olsaydın, onlar duygusal olarak bu kadar yorulmayacaklardı ve sen onlara karşı bu kadar borçlanmayacaktın. Sonra kendini yok yere bu kadar üzmeyecektin. Sen sadece var oluşunla bile bir çok soruna yol açabiliyorsun çoğu zaman."

Öteki de ona diyecek bir şey arıyordu ancak söyledikleri pek bir dokunmuştu ve söyleyecek pekte bir şey kalmamıştı. Hiçbir zaman onu yargılamak için uzun cümleler kurmazdı. Öteki ise dünyaya geliş amacı bu gibi davranırdı. Her zaman sinir bozucu şekilde sakin sakin anlatır ve haklı çıkardı. Beriki biliyordu konuşarak bunu kazanamayacaktı.

Beriki ‘’Haklısın, var olmamın bile bir suç olduğunu kabul ettiğimize göre artık bu konuşmayı bitirebilir miyiz? dedi.

Öteki ‘’Erken pes ediyorsun.’’ dedi alaycı bir şekilde berikinin artık sabrı taşmıştı.

‘’Ne istiyorsun benden!’’ diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Öteki sadece izliyordu.

Beriki ‘’Depremin olması benim mi suçum! Bende çok üzgünüm. Ne kadar sevmiyorum etmiyorum desem de burası benim de memleketim, benim de ilk gençlik anılarım buralarda geçti. Şu hale bak! Mahallemizde ki evler yıkılmışken, kütüphanemiz yok olmuşken, şehrin diğer yanında bir çizik bile yok! Sence bu beni üzmüyor mu? Ailemizin ilk gece sokakta kalması, mahallemizden insanların kaybı sence bunlar umurumda değil mi? Hiçbir çıkış yolum kalmamıştı depremden önce, gitmek zorundaydım. Sen de oradaydın biliyordun. Benden iyi biliyordun belki de nasıl sıkışıp kaldığımı. Aynı evdeydik, aynı yollardan geçtik. Sen, sen sadece uyumlu olandın. Geleni kabul ettin,  yolları seçmedin açılan yola girdin. Hiçbir şeyi kendi ellerinle yapmadın. Hiçbir şeyi tırnaklarınla kazıyarak elde etmedin. Belki de buydu fark! Sen şanslı olandın. Evet dedin ve sen evet dedikçe çözüldü her şey. Belki, belki de belki de ben yanlış yaptım her şeyi ama kendim yaptım diye şikayet bile edemedim. Hep öğüt verdiler bana. Belki de, belki de… tüm bu sorgular gereksizdir. Ben ben derken gözleri yaşlarla dolmuştu.

Öteki ilk kez kaygılandı.’’İyi misin?’’ sanırım üstüne fazla gittim diye düşündü.
Beriki masadan kalktı duvar dibine doğru yaklaştı. Aylar sonra ilk kez her şey bu kadar berrak göründü gözüne. ‘’Belki de tüm bu sorgular gereksizdi.’’ dedi kendi kendine.  Kalın duvarın üstüne oturmak için hamle yaptı.

Öteki korku ile onu izliyordu. ‘’Lütfen yapma böyle bir şey, hem annem babam çok üzülür.’’ dedi.

Beriki ‘’Annem babam mı? Ama bende çok üzgünüm görmüyor musun beni?" dedi.

Öteki ‘’Bak bu tüm hayatımızı bitirir mahvoluruz!’’ dedi.

Beriki ‘’Az önce var olduğum için beni suçlayan birine göre fazla naifsin." dedi.

Öteki ‘’Bak insanları korkutuyorsun yapma böyle ’’ dedi yalvaran bir sesle.

Beriki ‘’Katlanamıyorum artık sana! Ne sorgusu biter ne şikayeti! Deli ediyorsun beni. Ne olmuş yani bana verilenden başka bir hayata iman ettiysem! Ne olmuş yani kendime gerçek bir yaşam kurmak istediysem! Olmuyor artık, ya sen öleceksin ya ben! İkimiz bir arada yaşayamıyoruz görmüyor musun? Tüketiyorsun beni, ya sen öl ya ben!"

Öteki korkuyla bakıyordu ona ‘’Çıldırmışsın sen. Ne olur yapma bunu bize, kimse yok mu durdurun şu deliyi!‘’ diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Gelen giden yoktu ona yalvaran gözlerle baktı. ‘’Tamam ne istiyorsan o olsun ne olur yapma." diyerek teslim oldu, kim bilir kaçıncı kez.

Beriki ‘’O zaman yemin et artık susacağına, yakamı bırakacağına! Yoksa yemin ederim ellerimle atarım seni buradan.’’ dedi. 

Öteki kabullenmişti ‘’Biliyorum yaparsın, susacağım o yüzden.’’ dedi.

Beriki ötekine nefretle baktı. ‘’Bak işte yine susup teslim oluyorsun. Sonrada çizik bir plak gibi beni bunaltıyorsun. Sen bu kadarsın ve ben senden nefret ediyorum!’’ dedi.

Öteki sadece susmakla yetindi. Masaya oturdular tekrardan. İkisi de farklı yönlere bakıyordu derken birden Neslihan çıkıp geldi cam kapının arkasından. ‘’Ne yapıyorsun burada tek başına? Bir sigara içeceğim diye çıktın, yirmi dakikadır gözün duvarın üstünde bekliyorsun.’’ dedi. 

Zehra yüzüne kocaman bir sahte tebessüm yerleştirip ‘’Hiiiç muhasebe.’’ dedi. 

Neslihan neşeyle kıkırdadı. ‘’Muhasabeci olan benim unuttun mu?" dedi. Zehra bu cevabı almayı planlamıştı. Bu cevabı alabildiği için de mutlu oldu.

Neslihan, karnını tutarak yanına yerleşti. ‘’ Hamileyim diye kapattınız beni içerlere, bunaldım vallahi. Kızlar da hep aynı şeyleri konuşuyor, sıktı.‘’ dedi. 

Zehra gözlerini Neslihan’a dikip ‘’Hiç delirecek gibi hissediyor musun?’’ diye sordu. 

Neslihan kaşlarını çattı. ‘’Zehracım, güzel arkadaşım, hamile olan benim. Benim delirmem lazım. Sen kendine mukayyet ol.’’ diye yanıtladı.

Zehra düşündü onu haklı buldu. Neslihan "Şu inşaat gürültülerinden bıktım. Eskiden hiç bu kadar gürültülü değildi.’’ diyerek konu açmaya çalıştı. 

Zehra onu neşelendirmek için ‘’Şu kütüphaneyi hatırlıyorsun değil mi?’’ diye sordu. 

Neslihan ‘’E tabi ki!"dedi. 

Zehra ‘’O zaman sana 2016'dan kalma bir aşk hikayesi anlatacağım ama içeri gidelim dondum.’’ dedi. 

Neslihan meraklanmış keyfi de yerine gelmişti. ‘’Fatih hoca deme sakın!’’ dedi gülerek. 

Zehra ‘’Üstüne bastın ama detaylar içeride. Haydi haydi!’’ diyerek onu kaldırıp içeri götürdü. Masa artık bomboştu…


"Mine"