Şifacı Hekate

 


 Ben Yaprak. Yirmili yaşlarına henüz gelmemiş görüntüme rağmen yaşımı söylesem inanamazsınız. Bunun sebebi cinperilerimin bana şifa verme ilmini öğretmiş olması. İyileştirdiğim iyilik ettiğim her hasta sayesinde ömrüme ömür ekleniyor, adeta onların duaları ile gençliğime gençlik güzelliğime güzellik katıyorum. 

 Aslında bunları ilk olarak annemin hasta bakıcısı Esra'dan gördüm . O da cinli perili bir hanımdı ve jastalara ilgi ve merhamet ile davranırdı. Pek becerikli tatlı bir kadındı, anneme de o bakardı. Fakat serumlar ilaçlar fayda etmiyordu anneme çünkü o doktor olacak kör olası sürekli zehirli sarı sıvılar enjekte ediyordu annemin yorgun bedenine. Bense onun gün be gün solup gitmesini izliyordum elimden bir şey gelmiyordu.

 Bu gecelerinden birinde Esra çıkıp geldi yine. Benle konuştu "Annene yardım etmek ister misin?" dedi. "Evet," dedim son kalan enerjimle. "O zaman ona şu ilacı doktor görmeden her gün ver." dedi. Esra'ya güveniyordum, sonuçta annemin kıvrandığı gecelerde onun ilaçları ile annemin ağrıları dinmişti. Doktor görmeden anneme her gün bu ilaçlardan içirmeye başladım. Ta ki Esra ilaçları elimde görüp yanıma gelene kadar. Bana ne yaptığımı sordu, sanırım onun kafası karışmıştı. Ben açıklamaya çalışırken o "Bunları nereden çaldın, ne yapıyorsun!" diye ortalığı velveleye verdi. Oysa kötü bir niyetim yoktu, bende onun gibi şifacı olmak istiyordum, annemin ağrılarını dindirmek istiyordum sadece. O gece bir daha böyle bir şey yaparsam beni hastaneden atmakla tehdit etti. Açıklamalarım yeterli gelmemişti. 

 O gece çok ağladım, çok dua ettim. Allah'ım ne olur bana da bu ilmi öğret, annemi iyileştireyim dedim. Sonra uykuya dalmışım.  Gece rüyama cin perilerin sultanı geldi. Ah o ne güzellik ne kerametti öyle. Bana "Üzülme, ben senin derdini biliyorum." dedi. Bende pek sevindim yardım diledim ondan. O ise bana ancak ona tapmam karşılığı yardım edeceğini söyledi. Bende kabul ettim, sonunda annemi ve diğer insanları iyileştirebilecektim pek mutluydum.

 Uyanınca yanımda renkli haplar buldum. Bunların cin perilerin sultanından geldiğini anladım. Bu haplar benim her şeyden şüphelenen kalbimi ikna etmedi. Akşama kadar ne yapsam ne etsem derken akşam annem gözlerini açıp sayıklamaya başladı. "Kızım ne olur yardım et dayanamıyorum artık!" dedi. Elimdeki ilaçlara baktım. O bakışın ardından hiddetli bir ses duydum "Nasıl bizden şüphe edersin!" diye kükredi ses. Ses sanki Esra'nın sesiydi ama artık seçme hakkım yoktu. İlaçların hepsini ezdim annem için getirilen zar zor tükettiği sıvının içine kattım. Beklemeye başladım sonra. 

 Dakikalar saniyeler hepsi birer asırdı ve ben an be an yaşlanıyordum. Saçlarım beyazlıyor, dişlerim dökülüyordu sanki. Birazdan o kadar yaşlanacaktım ki un ufak olacaktım! Derken annem gözünü açtı ve " Teşekkür ederim kızım, sayende acılarım dindi." dedi. Müthiş rahatlamıştım, bu benim için yeni hayatımın kapılarının açıldığı andı! Başarmıştık, anne kız bu hastaneye, onu öldürmek isteyen doktorlara rağmen! Artık geride kalmıştı şifa diye dil dökmeler Tanrı'ya ve insanlara. 

 O gece annemde bende huzur içinde uyuduk. Sonra rüyama yine cin perilerin sultanı geldi. "Bak Yaprak, biz anneni kurtardık! Bundan sonra sen bizim emrimizde olmalısın. Bu şifa sadece bu ilaçlarda değil. Bu senin ellerinde artık. Burada ki görevin bitti, bu gece çık bu hastaneden sana verdiğimiz şifayı dağıt insanlara." dedi. 

 Uyandığımda kan ter içindeydim ama nereye gidecektim,nasıl yapacaktım? Esra geldi aklıma, hemşire odasında uyuyordu. Ondaki ağrı kesicileri, ilaçları almayı düşündüm ama sonra hatırladım ki şifalı olan ellerimdi ilaçlara gerek yoktu. Hiçbir şey almadan çıktım, kendimi annemi iyileştirmenin verdiği huzurla gecenin kollarına bıraktım.

 Hastaneden çıktıktan sonra şehrin merkezine doğru yürüyerek gidip oradaki insanlara şifa vermeye karar verdim. Orada bulunan aktardan belki otlar alır, şifalı karışımlar yaparım diye düşündüm. 

 Yolda giderken bir taksici durdu önümde leş gibi sarhoştu herhalinden belliydi ruhunda ki hastalıklar. O karşıma boşuna çıkmamıştı, hem gideceğim yerlere kolayca gitmemi  sağlayacaktı hem de onu iyileştirecektim! Böylece cin peri sultanının buyruğunu yerine getirecektim. Tüm bunlar da tam  tasarladığım gibi gerçekleşti sonra evime geçtim. 

 Biz gideli ne kadar çok zaman olmuştu o evden hastane denen yere diye düşünüp gerildim. Diğer yandan eve dönmek mutlu etmişti artık. Bu şifalı ellerim sayesinde mahalleli bana gıpta ile bakacaktı. Yaşlılara, hastalara iyi gelecektim. Annem ne zaman gelirdi acaba hastaneden? Sorular beni yormuştu, uyumaya karar verdim. Cin peri sultanı beni yine yalnız bırakmadı, artık her uykum onunlaydı. Düşlerimde bana iyi bir şifacı olmayı öğretmeye başlamıştı bile.

 Sabah uyandığımda baş ucumda şahane bir koku vardı. Hepsi doğal otlardan karılmış müthiş karışımlardı. Nasıl bildiğimi bilmiyordum ama bunların ölümden başka her şeye çare olduğunu biliyordum. Cin perilerin sultanı gece beni ziyaret edip bunları hazırlamış olmalıydı. Karışımların mor renkli olanından koca bir tatlı kaşığı aldım, tadı şahaneydi. Keyfim yerine gelmişti, kendimi bu kadar dinç hissetmemiştim daha önce, zihnim çok berrak ve canlıydı. 

 Bu elimdeki şifaları komşularla paylaşmaya karar verdim. Üst komşumuz romatizmalı Ayşe hanımın kapısına gittim. Beni gördüğüne pek sevinmişti. Ona getirdiğim karışımı içmesini tembih ettim böylece ağrıların kesilecek dedim. O da önce biraz duraksadı. Sonra kulağına "Efsunludur merak etme bir şey olmaz!" diye fısıldayınca ikna oldu. Bana "Allah senden razı olsun güzel kızım, hep böyle genç dinç olasın,  annende şifa bulur inşallah." dedi. Bir an Ayşe teyze yeryüzünü ayaklarımın altından çekmişti. Ah annem canım annem diye ah vah edecektim ki cin perilerin şahı zihnime girdi. "Sen artık bizden bir şifacısın, annen için endişelenme! O bizim korumamız altında, sen senin için hazırladığımız bu şifalı karışımları dağıt, sözünü tutmalısın!" diyerek uyardı. 

 Bu uyarıdan sonra ne yapabilirdim ki? Artık mahallenin şifacı kadınıydım Esra görse çok kıskanırdı beni.  Fakat bir zaman sonra o hain doktor yine çıktı ortaya. Beni şikayet etmiş! Polisler geldi eve. Bu konuda beni uyarmadıkları için biraz kırgınım cinperilere ama sorun değil onlar yine kurtarırlar beni buradan, tıpkı o hastaneden kurtardıkları gibi.


YAPRAĞIN GERÇEK ÖYKÜSÜ

Henüz on sekiz yaşında olan Yaprak annesinin hastalığı yüzünden sürekli eve kapalı yaşayan bir genç kızdı. Ta ki annesinin hastaneye yatması gerekene kadar. Annesi hastaneye yattığında etrafta onlara sahip çıkacak kimse olmadığı için sürekli annesi ile zaman geçirirdi. Annesi ise artık yıllar süren hastalıktan bıkmış, bu onda yoğun depresyon yaratmıştı. Depresif annesi ile sürekli hastane içinde hapis kalan yaprağın gün be gün dengesi bozulmaya başladı. 

 Nasıl bozulmasın ki henüz on sekiz yaşındaydı ama hayatında ki yükler çok fazlaydı. Bu yükler onu yaşıtlarından önce yaşlandırmıştı. Yüzünde sıkıntı çekenlere mahsus bir ifade vardı hep. Bazı günler hastane aynasında kendini incelediğinde gözünün çevresinde kaz ayakları çizgileri, dudaklarının kenarında sevimsiz çığlık çizgileri görürdü. Yaşadığı hapis hayatı yetmezmiş gibi genç kız bir de bunlara üzüldü. Bu ruh hali içinde ki debdebelere rağmen her gece yüzünü yıkar, kremler sürer, bantlardı. Hep genç kalmak isterdi çünkü. Henüz hayatında hiçbir şey yaşamamıştı. 

Annesinin durumu ise hiç iyiye gitmiyordu. Hatta artık kadın kızına yalvarıyordu "Ne olur beni öldür artık, dayanamıyorum bu acılara!" diye. Annesinin Esra adında bir hemşiresi vardı sürekli o ilgilenirdi onunla, diğer hemşireler huysuz olduğu için kadınla ilgilenmezdi. Esra hemşire ise bu kadının kendi hemşiresi gibi olmuştu. Esra hemşire çok iyi huylu bir kadındı, hep Yaprak'ı teskin etmeye çalışırdı. Ona daha önce iyileşen hastaların hikayelerini anlatırdı. Annesinin de iyileşeceğini söylerdi ancak öyle olmadı.

 Yaprak annesinin yine ona beni öldür diye yalvardığı gecelerin birinde hemşire odasından ağrı kesici çaldı. Verilmesi gereken doz vesaire hiçbir şey umrunda değildi. Durumu fark eden Esra hemşire önce inanamadı. Yaprak'a bunu yakıştıramadı belki ama olan olmuştu. Esra hemşire kıyametleri koparttı o gece! İlk kez Yaprak'a bağırdı. Yaprak o gece çok ağladı, çok uyudu, çok sayıkladı. Sonra annesi için çaldığı diğer ilaçların hepsini annesini beslemek için kullandıkları sıvının içine karıştırıp verdi. Kadın yoğun ilacın etkisiyle kendini yavaş yavaş kaybederken "Sağol kızım, sayende acılarım dindi." diyebildi. 

 Yaprak bundan sonra iyice kontrolden çıkmıştı. Canhıraş bir şekilde hastaneden çıkıp şehrin karanlığına karıştı. Karşısına çıkan sarhoş bir taksicinin aracına bindi. Kendini hiç tehlikede hissetmedi tehlikede olan taksiciydi ancak sarhoş adam farketmedi. Taksici Yaprak'ı istediği yere getirdikten sonra onun üstüne saldırdığında Yaprak, elindeki şırıngayı adamın neresine sapladığını bile bilmiyordu. Adam kısa sürede bayılıp kaldı. Yaprak sakince taksiden inip evine çıktı. Güvenlik kamerası kayıtlarını izleyen polisler sakinliğine şaşırıp kalmıştı. Kayıtlara göre Yaprak eve girdikten sonra evden hiç çıkmamış. Soruşturmanın bu kısmında polisler komşulardan aldığı bilgilerle devam ettiler. 

 Komşuların ifadesine göre Yaprak çok mülayim, sevgi dolu, iyilik timsali bir kız olmuştu. Komşularına diğer apartmanlara lezzetli okunmuş yiyecekler pişirip kapıcı aracılığıyla dağıtıyordu. Bu yiyecekler özellikle hasta komşulara veriliyor; hastaların rahatladığı, ağrılarının azaldığı görünüyordu. Herkes bundan çok memnundu ta ki Yaprak'ın üst komşusu Ayşe teyze Yaprak'ın gönderdiği yemekten hemen sonra kısmi felç geçirene kadar. O olaydan sonra Ayşe teyzenin torunları olayın peşine düşmüştü. Apartmanda ki Yaprak denen bu kızın ninelerini adım adım zehirlediğini farketmişlerdi

 Üstelik tehlike altında olan tek kişi kendi nineleri de değildi. Hemen suç duyurusunda bulundular. Polisler eve gelip Yaprak'ı tutuklamak istediklerinde gördükleri onları çok şaşırttı. Yaprak'ın dairesinde  farklı hayvanlardan kesilmiş organ parçalarını gördüler. Oysa odada bu manzaraya uygun bir koku yoktu, sadece yoğun bir hastane ve çamaşır suyu kokusu vardı o kadar. Bu koku dışında şaşılacak diğer bir şey ise Yaprak'ın yüzüydü. Yaprak resmen o hastane gecesi hissettiği gibi yaşlanmış, kamburu çıkmış, dişleri dökülmüş bir cadıyı anımsatıyordu.


"Mine A."