Ben ve O

 



Başlangıçta hiçbir şey yoktu.  Yanlızdım, yürüyordum. Batarak ve çıkarak. Tökezleyerek ve kalkarak. Yürüyordum. Hayat, bana göre değildi. Yaşamak istedikkerim ve yaşadıklarım taban tabana zıttı. Adapte olmaya çalışıyor ama başaramıyordum. Bu da acı veriyordu. Bu acı öyle bir hale geldi ki gözlerim bir kutunun içinde hapsolmuş öylece görüntü aktaran organlara dönüştüler. Hissetmiyordum, koku almıyordum, tat almıyordum. Yalnız görüyordum ve gördüklerim, bende televizyon izliyormuşum hissiyatı uyandırıyordu. Siyah beyaz bir televizyon. Hayata karşı bir camın arkasındaydım artık. Bu bir öz savunma şekliydi. Dışarıyla bağlantıyı olabildiğince kesiyordu aklım. Acıdan kaçmaya çalışıyordu.

Bir zaman geldi. Mükemmel bir boşluk oluşmaya başladı ve ne yazık ki mükemmel çok güzel anlamında değil. Boşluğun dehşetini anlatabilmek için. Acı da yoktu artık sadece boşluk.

Sonra onlar geldiler. Artarak geldiler. Her biri ben gibiydi ama değildi de. Her biri geçmişten çıkıp gelmişti. Çantaları doluydu. Çantalarında geçmişin güzel anıları,  bazılarının çantasında acı. Yine de güzel acıya yeğin gelmeyi başarıyordu. Benimle konuştular, sohbet ettiler. Unuttuklarımı hatrıma getirdiler. Çok güzel vakit geçiriyorduk. Yatarken, kalkarken, yürürken, çilemi çekerken onlar yanımda belirivermeye başladı.

Birgün içlerinden biri beni burada çok bunalmış gördüğünü anlattı. Kısıtlanmıştım, elimden birşey gelmiyordu. Bunalmıştım, doğru. Siz olmasaydınız daha kötü olurdu dedim. Beni kolumdan tutup uçurmayı teklif etti. Kabul ettim. Onun yaşantısına misafir oldum. Kah oradaydık kah burada. Hikayede hikayeye gezinip duruyorduk. İyi gelmişti. Beni daha çok gezdirmesini istedim böylece kendimi yeniden yaşıyor sanıyordum.

Artık onlarsız bir hayat düşünemez olmuştum. Çalabildiğim her vakti çalıyor onların yanına koşuyordum. Artık adeta bende onlardan biri olmuştum.

Sonra o geldi. O adam bana kendimi kaptırıp gitmiş olduğumu söyledi. Tekrar buraya gelmemi istedi. Yani acıya. O ruhsuz gri hakikata gelmeliydim bunu istiyordu benden.
Arkadaşlarımı bırakamazdım. Hayır tekrar oraya dönmeyi aklımın ucundan bile geçiremezdim. Ben mutluydum.

O adam bana herşeyi kaçırdığımı söyledi bu seferde. Beni dünyamdan ayrımaya yemin etmişti. Ne istiyordu benden? Kaçan bir şey yoktu. Kaçanlar zaten içinde bulunmak istemediklerimdi. Hem uğraşsam da peşinden koşmaya eminim yine de kaçacaktı. Bütün o uğraşlarımdan elimde kalan tek şey arkadaşlarımla geçirecek olduğum güzel vakitlerin de yaşanamamış olması olacaktı. Emindim.

Evet acı. Başka hiçbir şey yok. Çağırdığı yerde güzel hiçbir şey yok. Beni hakikat dediğinize tekrar kapatamazsınız. Ben özgürüm! Bedenim hapis, ruhum özgür! Çıkar giderim.
Kapıları geni dönülmez olarak kapatırım belki de zaten kapattım! 


"Enes Özen"

 B Sınıfı Öyküler 2.