Kuru Kız'a Mektup
Sevgili Ayfer Tunç’un Kuru Kız Hanfendisine
Sayın Kuru Kız
Size maalesef böyle hitap etmek zorundayım çünkü sevgili Ayfer Tunç size bir isim vermemiş. Kitap buyunca bize isminizin bahşedilmemiş olması belki de sizi bir isme indirgemek istememesindendir yazarımızın. O sebepten bu hitabımın kusuruna bakmayın öncelikle hikayeniz pek acıklı ancak aklınız ve cesaretinizle kendinize kurduğunuz hayat kesinlikle ilham verici. Bu yüzden sizi tebrik etmek istiyorum.
Yazarın size isim vermemesinin bir diğer sebebi de bu ülkede her mahallede bir kuru kız olmasını, her ailenin evinde herkese maddi manevi bakıcılık etmek zorunda hisseden kız çocuklarının oluşunu eleştirmekte olabilir. Evetailenin büyük kızları, kısmi annelik biraz da gerçek bunlar hakkında konuşalım. Bu satırdan sonra siz diye değil sen diye hitap etmek istiyorum çünkü bende bir evin büyük kızıyım ve senin hikayen kadar görünür olmasa bile yaşadıklarımız bazı açılardan benzer. En azından hissettirdiği yük açısından benzer olduğunu düşünüyorum.
Kitapta en çok sen hissettiğim anlar şu satırlardı ‘’Bildiği tek şey son nefesini alacağı yerin burası olmayacağıydı. Ölürken hatırlayacağı son hatıra bu eve, bu sokağa, bu mahalleye, bu şehre, bu ülkeye ait olmayacaktı.’’ Hayatımın çok uzun yıllarını doğduğum bu şehirde yaşadım üniversiteyi de bu şehir de okuduğum için çok büyük hayal kırıklıkları yaşamıştım. Hatta bazen bu şehrin bir Truman Show olduğunu, bu yüksek dağların dev bir plato olduğunu düşünürdüm. bu sınırlardan çıkarsam hep bir perdenin büyük bir gümbürtü ile yıkılacağına inanırdım. Hep aynı şehirde aynı mahallede olmanın içimde yarattığı bıkkınlık kendimi tanıtırken dışarı şöyle yansırdı; Buralıyım, burada doğdum, burada büyüdüm, burada okuyorum, umuyorum ki burada ölmem diyordum. Ben bu ruh hali içindeyken 4 yıl üniversite okuyup 2 yıl boyunca bu şehirde işsizlik çektim. Üstelik hepsi bizim akrabalardan oluşan çok sevimli komşularımıza rağmen. Tıpkı senin gibi benimde hala ödüm kopuyor hayatta hatırladığım tek yerin bu ev, bu sokak, bu mahalle olmasından.
Her zaman söylerim bir hayatı yaşamanın binlerce yolu vardır. Tek bir doğru yoktur içinde bulunduğumuz toplum her ne kadar bunu kabul etmese de bu böyledir. Bir düşünelim herkes üniversiteyi bitirip, mezun olduğu o işi yapsaydı, yaşı gelince evlenseydi, topluma 3 güzide çocuk hediye etseydi dünyamız ne kadar sıkıcı olurdu. Yaşamak başlı başına bir proje ödevine dönüşürdü. Bu ödevi bitirmek için yaptığımız şeylerde o kadar içi boş ve anlamsız olur duki, insanın en temel ihtiyacı olan anlamlı bir yaşam hedefini sonsuza dek ıskalamış olurduk. İçinden duyguları çekilmiş biyolojik bir makinaya dönüşürdük.
...
"Mine A."
