Koridorlar
Ağzımdan soğuk havadan dolayı çıkan buharla sigara dumanın birbirine karıştığı bir gündü.Abim kalp ve tansiyon hastasıydı.Dün gece aniden rahatsızlandı.Abimle playstationdan oyun oynuyorduk.Telefonunu almak için masaya uzandığı anda yüzü kızardı.Gözlerini normalden fazla bir şekilde kırpmaya başladı.Aslında her zaman oluyor böyle şeyler abime,fazla paniklemeden elimdeki playstation kolunu yandaki sehpaya indirerek ağabeyimi koltuğa oturttum.Yarı baygın gözleriyle tansiyon ölçme aletini gösterdi ama baygın gözleri ve durmadan kalkıp inen göğüs hareketleri beni korkuttu.Ambulans çağırdım.Tansiyonunu ölçtüğümde ise şoktaydım çok fazla yüksekti.Yaklaşık 15 dakika sonra ambulans geldi.Apar topar abimi hastaneye kaldırdık.Abimi anjiyo yaptılar.En zor görevler bana kaldı babam gile haber vermek.Başa gelen çekilir nitekim öyle oldu.Bizimkiler geldi hepsi perişan annem ayakta duracak hali yoktu.Dayanamadım aşağıya indim elimi yüzüme bastırarak bağırarak ağladım.Kimse gelmedi o koca hastanede ''Neden ağlıyorsun?'' demedi.Tam insanlık ölmüş diye düşünürken sayısını tam hatırlayamadığım bir hemşire grubu başımda üşüştüler ve içinden bir ses ''Beyefendi iyi misiniz?'' diye sordu.Beyefendi iyi mi? Beyefendi iyi mi?"
Befendinin şu an dünyayla olan bağı koptu ama yine de ağzından ''İyiyim'' kelimesi çıktı.Diğer hemşirelerin hepsi gitti geriye sadece 40'lı yaşlarda uzun boylu bir hemşire kaldı iyi olmadığımı anladı galiba bir abla şefkatiyle söndürmeye çalıştı içimdeki yangını.İçimdeki insanlığa dair umutlarımı yeşertti bu hemşireler.
Ameliyattan çıkan doktoru ameliyathane kapısında görünce doktorun yanına nasıl bir hızla gittiğimi bir ben bir Allah bilir hepimiz doktorun karşısındaydık ağzından çıkan birkaç kelimeyi bekliyorduk. Ah be doktor Bey keşke biraz güzel haberlerle gelseydin kapımıza ama maalesef hiç güzel haberlerle gelmedi kapımıza hayati tehlikesinin olduğunu ve damarları tam manasıyla açamadıklarını söyledi.
Eğer ki ameliyata bir yakınınız girdiyse ve durumu ciddiyetini koruyorsa ameliyathanenin kapısından gözünüzü ayıramıyorsunuz o ameliyathanenin kapısı her açılıp kapandığında bir merak bir hüzün ve bir umut peşinizde sürükleniyor. Doktorun verdiği haberden sonra hepimiz bir köşeye savrulduk ben en yakın sandalyeye oturdum.Eğer oturmazsam biliyordum ki düşecektim.Babam her zamanki gibi sustu bir şey diyemedi uzaklara daldı.Gözü dolmuştu biraz.Diğer kardeşlerim de aynı şekildeydi,annemin yanındalardı.Akrabalar dolup taşmıştı hiçbirine bakasım gelmiyordu.Benim abimi göresim vardı.Yaklaşık iki saat sonra doktor kontrole gelmişti ve ben fırlamıştım hemen yoğun bakım koridorunun orda dönüp dolaştım.Durumun aynı olduğunu söyledi ve daha fazla soru sormama fırsat bile vermeden çekip gitti. Bir haftayı geride bırakmıştık abimi de o hastanede bırakmıştık.Çalıştığım şirket beni aradı.Abimin durumu için arıyorlardı ama bu sefer artık gel demek için aramışlardı.Ama ben nasıl gidecektim bu halde işe nasıl yapacaktım? Gerçekten bunalıma sokan sorulardı bunlar.Zehra ablam ''Git biz burdayız'' dedi.Bir şey olursa haber edeceğini söyledi.Şirketi aradım ve yarın geleceğimi söyledi.İşe gittiğim zaman büyük bir insan topluluğu tarafından seyredildiğimi hissettim kimisi yanıma gelip geçmiş olsun dileklerini sundular.Müdür Bey'in yanına gittiğimde sigaradan sararmış bıyıklarını düzeltirken gördüm.Hemen tarağı bir köşeye koyup geldi sarıldı.Yakup abimi yakından tanırdı Müdür Ziya Bey o konuştu ben ağladım ben konuştum o ağladı.Ziya Bey eğer bir şeye canı sıkılırsa gözünü kısar ve yere bakardı yine aynısını yapmıştı. Hiçbir şeye odaklanamıyordum aklım fikrim hastanedeydi.Eğer bir yakınınız o hastaneden çıkamıyorsunuz çıksanız bile sadece bedenen çıkıyorsunuz ruhen hep ordasınız aklınız hep orda.
Gözlerim kapanmak için yalvarıyordu ama yine de uyumuyordum.Sanki uyursam abime bir şey olacaktı.Bugün ben kalacaktım abimin yanında yoğun bakımın ordaki L koltukların birine yatarsın dedi hemşireler ama yatabilir mi insan abisi ordan can çekişirken.Okurum diye kitap almıştım yanımda her ne kadar aklım abimde de olsa yapacak başka bir şey olmadığından dolayı kendimi kitaplarıma verdim okudukça okudum okudukça okudum.
Günde 3-4 saat uyuyordum abim orda can çekişiyordu bir insanın abisi can çekişirken uyumasını uygun bulmuyordum garip bir psikoloji işte.
Babam gelmişti uzaklara bakarak tesbih çekiyordu dudakları hafif hafif kımıldıyordu.Annem annemi sormayın annem konuşmuyordu bir köşeye oturmuş yoğun bakım kapısına bakıyordu genelde.Ben de babamın yanına geçtim oturdum.Dayanamıyordu vücudum kafam düşüyordu bazen ama uyuyunca hep saçma sapan rüyalarla uyanınca insan uyumak da istemiyor.Artık şirketteki performansım da düşüyordu ama müdür hemen kapatıyordu açığımı müdür bey her zaman kral gibi adamdı ve bu zamanlarda hep yanımdaydı.Geçeceğine inanıyordum bu günlerin umut her zaman vardır ve umut su gibi bir ihtiyaçtır.Hastane bahçesinde otururken cebimden sigara paketimi çıkarttım.İçinden bir tane sigara aldım.Çakmağın ateşiyle yanan sigaradan usulca bir duman yükseldi.İçime çektiğim dumanla ciğerlerimde o dumanın varlığını hissettim ve çok bekletmeden geri dışarı yolladım o dumanı.Yanıma beyaz saçlı bir adamın olduğunu fark ettim bana baktı ve onun da sigara yaktığını gördüm elinde bir ağaç dalı vardı toprağa şekiller çiziyordu.En sonunda birden ''İki hafta önce torunumu kaybettim'' dedi.Benimle konuştuğunu aklıma bile getirmedim ilk başta fakat kafamı sağ tarafa çevirdiğimde benimle konuştuğunu fark ettim.Devam etti konuşmasına.
"Daha dört yaşındaydı."
Son cümlesi içime çok dokunmuştu.
İnsan ister istemez bir garip oluyor.Koskoca adam yanımda ağlamaya başladı.Ben de ağlamaya başladım birlikte ağladık.Damadı sürüyormuş arabayı bir kamyon çıkmış dağıtmış ortalığı.Kızı yoğun bakımdaymış onu bekliyormuş.Elini gözüne götürdü elini gözüne götürmesiyle tekrardan titreyerek ağlamaya başladı.Hıçkırarak ağlıyordu tam ne dediğini anlamıyordum ama şunu çok iyi anladım ‘Dünya malı boşmuş evladım bunu anladım.Eve gelirdim dede der boynuma sarılırdı.Şimdi yok eve geliyorum boğuluyorum torun sahibi olmak evlat sahibi olmaktan daha güzelmiş ama artık torunum yok ve evladım can çekişiyor’.Bu lafları dedikten sonra konuşamadım sustum kaldım.Camiye gideceğini söyledi.Namaz kılmıyordum ama bu amcayla vakit geçirmek için ben de gittim abdest aldım.Yaklaşık 3-4 senedir gitmiyordum camiye sebebini bilmiyordum.Camiye girdim namaz kılanlara baktım bir amca yaşının ilerlemesine rağmen yine de ayakta kılıyordu namazı çok zorlanıyordu ama dinlemiyordu o zorlanmaları.Eğilip kalkarken acısı suratından okunuyordu önce kızarıyor sonraysa yüzünü buruşturuyordu.Ezan okunuyordu ezanı dinledim gözlerim kapalı bir şekilde.Gözlerimi açmak gelmedi içimden namaz kılmak için kalkan adamların seslerini duyuyordum ama ben kımıldayamıyordum.Bir el hissettim omzumda kafamı çevirdiğimde kalın kaşlı ve yanağının ortasında kocaman bir ben olan bir amcayla karşılaştım.Uyuduğumu sanıp uyandırmıştı.Kalktım bildiğim dualarla namaz kıldım.Geri çıktığımda uyku basmıştı kaç zamandır böyle ilahi ortamlarda bulunmamıştım.Uyku bastı Yakup abim aklıma geldi hastaneye doğru gittim arkamda bıraktığım adamı unuttum bile hastaneye girerken Esat abim ve eşi Elif ablayı gördüm abim yine her zamanki gibi sağa sola bakarak yürüyordu Elif ablayla karşılaştım yemek yapmıştı hastaneye getirmiş.Böyle durumlarda insan açlığını düşünemiyor ama ne zamanki bir yemek getiren gördü mü aç olduğunu hissediyor Elif abla hep yanımızdaydı bu kötü günde. Esat abim…Eğlenceli tavrıyla,aniden sinirlenmeleriyle,şiirleriyle her şeyiyle ayrı bir yeri vardır abimin bende garip bir sevgi duyarım abime karşı.Yakup abim sert adamdı Esat abimin tam tersiydi.Yakup abim tarihe hayrandı çok fazla tarih kitabı vardı dün eve gittiğimde gözüm o kitaplığına takıldı gözümü açamadım bir müddet.Ama işte insan dayanamıyor kitapları geldi gözümün önüne ve ağlamaya başladım.Düzenlemiş her tarafı temizlemiş.Hastaneye gittiğim zaman Merve ablamı görüyorum annem ve Merve ablam oturuyorlar Merve ablam her zamanki gibi oturmuş ayağını sallıyor annem eline bakıyor kimse kimseyle konuşmuyor.Merve ablam zaten öyle pek fazla kimseyle konuşmaz Zehra ablam bizim ailede sosyal olandır.Babam bir derdi varsa derdini bakışlarından ya da susmasından anlardınız.Hastaneye gittiğim zaman o koridorlarda çok fazla hikaye var karnını tutarak ilerleyen bembeyaz yüzlü teyze ve yanında torunu ya da çocuğu olduğunu zannettim kişiler.Annem gilin yanına gidiyorum durumu soruyorum değişen bir şey olmadığını söylüyorlar.Ne zaman değişecek bu durum peki?Bu soru birkaç zamandır beynimi dağıtıyor.Akrabalar hastaneye akın ediyor geçmiş olsun diyorlar teselli ediyorlar ama dinleyemiyorum hiçbirini benim aklım o yoğun bakımda yatan Yakup abimde.
*
Muhasebeciler olarak toplantıdayız sunum yapıyorlar şirketin ay sonu olan durumu,kar,zarar gibi şeyler aklımı artık tam anlamıyla vermek istiyorum şu sunumlara.Şirketin yöneticilerinden Cemal Bey kürsüye geçiyor saçı siyah,ten rengi esmer olmasına rağmen nedense sakallarının çene kısmı kızıl,bu takılıyor kafama o kadar uzağım ki adamın saçına sakalına bakıyorum toplanmam lazım toplanmam lazım bunu birkaç kez kendime söylüyorum bakalım ne olacak? Canan Hanım geçiyor bu sefer kürsüye saçını düzelterek konuşmasını yapıyor şirketin son dönemdeki artışlarından bahsediyor.Dinleyesim gelmiyor kimse konuşmasın istiyorum ama nafile konuşuyorlar.Toplantı biter bitmez her zaman uğradığım markete gittim amacım Zafer abiyi görmekti bizim bir aile dostumuzdu.Zafer abinin yanına gittiğimde Zafer abi akşam yemeğini hızlı hızlı yiyordu.Geldiğimi görünce hemen yemeğini bıraktı ve yanıma geldi. ‘Kardeşim geçmiş olsun’ dedi.Artık o kadar duyuyordum ki bu lafı,söyledikleri zaman nefes alamıyorum eğer söylemezlerse de beni umursamıyorlar diye düşünüyordum.Hayat beni bir çukura doğru sürüklüyor ama her zaman umudum vardır benim.Umut olmadan yaşanmaz.Hastane artık evim oldu.Birçok zaman orda yatıyorum.Bazen ablalarım,abim ya da annemle babam kalıyordu.
Zehra ablam genelde hep dimdik ayakta durur ama ilk kez onun ağladığını hayata küs olarak baktığını o mavi gözlerinden anlıyordum.Annem canım annem susuyor ve etrafına mahzun gözleriyle bakıyor. Dayanamadım bu kadar buhran kokusuna.
Soğuk bir akşamdı çıktım dışarı.Hemşirelerin o uykusuz gözleri…Belli ki uzun zamandır buradalar.Hepsinin elinde bardak dalgın bakışlarla yudumluyorlar çaylarını.Bir diğer tarafta hasta yakınları doktorlara hastalarının durumunu soruyorlar.Kimisi doktor gittikten sonra dizini dövüyor gözyaşını eşarbıyla siliyor yahut bırakıyor gözyaşlarını aşağıya.Kimisi doktorla konuştuktan sonra rahatlıyor koltuğuna oturuyor derin derin nefes alıyor.Bunun gibi şeyler hastane koridorlarına sık sık rastlanıyor hem üzüntü hem sevinç.Dışarı çıktığımda paketimde kalan son sigaramı da yaktım.
Yakup abimin yanına her gün belirli saatlerde birilerini alıyorlardı.Her tarafı delik deşikti Yakup abimin mosmordu onun o yüzüne bakınca istemsizce ağlama hissi sarıyordu her tarafımı.Dayanamıyordum artık onun günden güne erimesine ama her şeye rağmen insan kabulleniyor bazı şeyleri işe gidiyorum her ne kadar sadece bedenende olsa işe gidiyordum.Gülüyordum,dosyalara bakıyordum ama hastaneye girer girmez tekrar yüzüm asılıyordu ama şirkette lavaboya girip ağlayışlarım kesilmişti hiç olmazsa.
*
Ah abim ahh çocukken kavga ettiğimiz zaman Esat abim gelirdi ayırmaya sonra ben dayanamazdım yine ağlardım.Ağlarken çıkarttığım o garip seslere ikisi de gülerdi sonra ise ikisi mimikleriyle anlaşırdı anlamadığımı sanarlardı ama ben anlardım bir çikolatayla ya da o çok sevdiğim naneli şekerle gönlümü alırlardı geri.Bir gün yine böyle Zehra ablam,Merve Ablam,Yakup abim ve Esat abim kavga ediyorduk sonra babam geldi normalde hiç bu işlere karışmayan babam birden eline aldığı süpürgenin sopasıyla bizi kovaladı tuttuğuna geçirirdi.Olayda hiçbir alakası olmayan Merve ablamın koluna geldi bu sopa darbesi ama tabi ki o vurduğuyla canımız hiç yanmazdı hatta o kaçış bize zevk verirdi.Annem gördü babamın bizi kovaladığını sonra babamı sakinleştirdi o dövdü bu sefer.Anneleri anlamak zordu bu gülünç olaydan bir şey anlamadık ağladık ve sonra kahkahalarla gülmüştük.
*
Çalıştığım şirkette mühendis olan Haydar’ın babasının emlak ofisine gittik biraz kafamı dağıtmam için iyi geleceğini söyledi Haydar.Haydar’ın odasında biraz zaman geçirdik.Ofisteki insanların heyecanları,telaşları,öfkelenmeleri…
Aslında hepsi hayatın olmazsa olmazlarıydı bir arkadaşım vardı.Kanserdi tedavi görüyordu bana dediği şu söz hala kulaklarımda yankılanır ‘T… ben de artık insanlar gibi normal dertlerim olsun istiyorum ben de borçlarım için üzülmek istiyorum.Ben de iş yerinde öfkelenmek istiyorum.Normal dertlerim olsun benim T… artık dayanamıyorum bu derde insan sağlığını kaybedince diğer şeylerin öneminin olmadığını anlıyor’ dedi.Allah’a şükürler olsun ki düzeldi ve onun da normal dertleri oldu ve saçma şeyler için kendini üzmemeyi öğrendi.
Ofisten çıkacağımız zaman Haydar’ın babasının yanına gittik.Kalın bıyıklı,Simsiyah saçları olan ve sesinin tonu görüntüsüne göre tam bir tezat olan Mustafa Amcanın yanına gittik.O ince sesiyle Yakup abimi sordu her zamanki gibi ciddi bir konu dinlerken kaşlarını kaldırarak dinlerdi yine öyle yaptı.Sonra o huzur veren nasihatlerini dinledim.Rahatlattı beni Mustafa Amca içim birden huzurla doldu.Haydar bunu fark etmiş olmalı ki ‘Hayrola T… üstünden bir yük kalktı sanki’ dedi.Ona karşılık bile vermek istemiyordum sanki konuşursam içimdeki huzur ağzımdan kaçacak gibi.Biraz bekledikten sonra ‘Baban sağ olsun’ lafı çıktı ağzımdan.
Abim ne kadar zayıflamışsın böyle? Günden güne nasıl eriyip gidiyorsun? Bırakma beni abi bırakma beni nolur.Ne kadar mutlu olursam olayım bu hastane koridoru beni mahvediyor.Abimden umudu kesiyordum artık onun o solmuş yüzüne,morarmış gözüne bakmak beni bitiriyordu. Gözlerim o kadar ağırlaştı ki tutamıyorum kendimi gözlerim isyan ediyor kapat artık kendini diye ama nafile bu hastane koridorlarından uyumak haram bana.Pazar gününü bu buhran kokan hastane koridorundan geçirdim.Aşağı iniyordum acil katına bir adam takıldı gözüme sarhoş gibi bakıyordu gözleri.Hemşireler adamın ince eline damar yolu açıyorlardı sonradan fark ettim bu bizim Osman hemen yanına gittim grip olduğunu söyledi birkaç muhabbetten sonra yaklaşık 1 saat sonra dışarı çıktık.Serumun etkisiyle uykusu gelmişti ama yine de sohbet etmede ısrarcıydı konuştuk baya bir zaman abimi konuştuk eski günler konuştuk bir hüzündür çöktü ikimize hemen arabaya bindik ve sessiz sakin bir sahil kenarına oturduk saat gece 3 olmuştu ama dinlemedik erkekler ağlamaz kuralını reddettik ve doyasıya ağladık.
*
Geçiyor önümden sıra,sıra otobüsler içindeki insanlar tek başına bu soğukta oturmuş bu adama -yani bana- bakıyor olabilirlerdi,belki garipsiyorlardı.Otobüs seferlerinin bitmesine yaklaşık yarım saat falan kalmıştı ama içimden hiçbir otobüse binmek gelmiyordu.Yanımdan geçen insanlar çok uzaktan geçiyorlardı.Belli ki korkuyorlardı oysa şu an ayağa kalkacak gücüm yoktu ofisten çıkmış ofisin yakınlarda bir parkın önünde oturuyordum.Otobüsün içinde turuncu saçlı bir genç garip bir şekilde baktı bana. Yanındaki arkadaşıyla bana bakıp konuşuyorlardı.Görmediğimi sanıyorlardı.Ama birden döndüm ve onlara baktım bu ani dönüşümü anlamadılar belli ki.Çok az bir süre belki 2 saniye bile değildi bana şaşkın,şaşkın baktıktan sonra döndüler ve otobüse trafik lambasından yeşil ışık yandı usulca gitti otobüs yanımdan.Bana da yeşil ışık yanmıştı artık kalkmam gerekti ve artık seferlerin bitmiş olduğunu düşünüyordum ki bir otobüs geldi ve bana gelip gelmeyeceğimi selektörüyle sordu.El kaldırdım ve otobüs yaklaştı yanıma.Bindiğimde kel ve sakalları çok seyrek olan bir amcayla karşılaştım.Ardımdan bu amca kartınızı basmadınız diye uyardı.Çantamdan kartı çıkardım bastım otobüs bomboştu içimden bu adamla dertleşip ağlamak geldi ama ben en arkaya geçtim ve abimin fotoğrafına baktım gözümden bir iki damla yaş telefonuma düştü.Hastaneye geldiğimde Annemin bir köşede tespihini çektiğini gördüm.Yanına gittim biraz sohbetten sonra doktorla konuştum ve durumda bir değişiklik olmadığını söyledi.Aynı cevapları alınca artık konuşasım gelmiyordu.Bir köşede kıvrılıp yatıyordum.Temizlik görevlisi kadın yerleri süpürürken uykusuzluktan kızarmış gözlerimle hafif bir bakış attım.Sanki konuşmak istiyor da konuşamıyor gibi bir hali vardı.En sonunda dayanamadı galiba ‘Beyefendi neden uyumuyorsunuz? Geldiğinizden beri hep aynı pozisyonda duruyorsunuz.Kendinizi çok yıpratıyorsunuz benden size bir abla tavsiyesi böyle giderse siz de mahvolacaksınız yapmayın üzmeyin bu kadar kendinizi’ dedi.Bu sözler kulağımı tırmalarken abla geldi.Yanıma oturdu ve nasihatlerine devam etti.Ben de dayanamadım ve dedim ki ‘Bu hastane koridorları uyumak için pek müsait yerler değil.’ Dedim.Ablayla baya bir zaman sohbetimiz devam etti.Sohbet bitince hemen lavaboya gittim ve deliler gibi ağladım.
Doktor Hasan Bey abimin yanına geldi.Her zamanki gibi kararlı adımlarıyla geçiyordu bu koridorlar.Kim bilir kaç tane bunun gibi olaya şahit olmuştur.Ümit yok denilen hastaları ayağa kaldırmıştır.Kaç kez burada sinir krizlerine tanık olmuştur.Biz sıçradık yerimizden ve yoğun bakımın kapısına dikildik.Tek derdimiz yoğun bakımdan çıkacak haberdeydi.Doktor Hasan Bey yaklaşık 20 Dakika durdu içerden çıktığında kendinizi her şeye hazırlayın dedi.İşte doktor hançeriyle karın boşluğuma bir darbe savurdu ve ben o an doktorun diğer dediklerini duymadan yavaş,yavaş geri çekildim ve kendimi yere attım.Akrabaların bir bölümü beni bir diğer bölümü ablalarımı,abimi,ve annemle babamı sakinleştiriyordu.Esat abim her zamanki gibi dik durmaya çalıştı ama bu sefer olmadı o da herkes gibi ağlamaya başladı. Ağladı ve ağladı...
*
Aklıma anneannemin ölümü geliyor.İkinci öğretim olduğumdan dolayı akşamları geliyordum eve.Biraz da arkadaşların yanına gitsem eve gelmem gece 11:00’ı buluyordu.Yine aynı şekilde arkadaşların yanına gitmiştim.Eve geldiğim zaman ev bıraktığım gibi değildi.Çaylar yarım kalmış herkes hazırlanıyordu.İçeri girdiğimde gerçekten de her şey yarım yarımdı.Televizyon ve ışık açık ama kimse yok.Herkes odasında ve sesler geliyordu.Annem torunu olacağı için ona kazak örüyordu o da bir köşeye atılmıştı.Bu manzara karşısında hemen ablam gilin odasına gittim kapıyı çaldım ve herkes hazırlanmıştı gecenin bu saatinde nereye hazırlanır bir insan? Neden yarım bırakır her şeyi? Ablam anneannemin hastalandığını söyledi.Yoğun bakıma almışlar dedi.Okuldan geldiğimde böyle bir durumla karşılaşacağım aklıma bile gelmezdi.İşte o zaman yine hastane koridorlarına yolum düşmüştü.Kuzenimle yoğun bakım doktorundan bilgi aldık.Durumunun iyi olduğunu söyledi.İçim rahatladı herkes derin bir nefes aldı.Annem gil sıra,sıra girdiler anneannemin yanına.Anneannem korkak bir insandı.Annem gile gitmeyin burada kalın demiş.Bu laf beni öldürdü işte.O yoğun bakımın çirkin odaları anneannemi huzursuz etmişti belli.Durumu iyiydi ama gece kalbi durmuş ve kalbi çalıştırmak için verdiği ilaçlar organlarına zarar vermiş.Anneannem bir hafta yoğun bakımda kaldı.Çarşıda kitap bakarken aldım haberi.Ben böyle bir şey görmedim ilk kez hayatın ‘Ölüm’ denilen yüzüyle tanıştım.2 dedemde ölmüştü.Biri öldüğünde 2 yaşındaydım.Hatırlamıyorum bile.Diğer dedem öldüğünde 9 yaşındaydım ve küçüktüm.Dedemle fazla bir bağım yoktu.O köydeydi.Biz şehirde oturuyorduk.Tabi ki de insan üzülür ama şu an bu kadar bağım olan anneannemin gitmesi beni daha fazla bir şekilde üzüntüye boğdu…
Anneannem daha 20 gün önce yani yoğun bakıma girmeden 2 hafta önce bizdeydi.Odamda yattı ve odamdaki asılı olan yazar,şair ve oyunculara baktı ve birini tanıdı.‘Bu Şaban değil mi?’ dedi.Bu kadar kısa zaman önce gördüğüm bir kişinin ölümünü kabullenmek çok zordu.Kabullenemiyordu insan.Hayır,hayır bu gerçek olmasın Allah’ım lütfen.
Artık anneannem yoktu.Tombul ve nur yüzlü anneannem yoktu artık.Diyorum ya daha yoğun bakıma girmeden iki hafta önce bizdeydi.Birlikte terziye gittik.Bastonunu unuttu. Erinmeden eve çıktım.Kırmızı renkli,siyah saplı bastonunu aldım.Buna nasıl dayanacaktım?Çarşının ortasında böyle bir haberi almak nasıl bir zor imtihandı? Otobüse nasıl bindim? Hatırlamıyorum 2 durak önce indim yanlışlıkla.Eve koşarak gittim.Ordan annem gilin eşyalarını alıp gidecektik.
Morga girdik ve duvarı yumruklayan insanlar annemin ağıtı,yükselen dua sesleri ve gittikçe yüreği paramparça eden haykırışlar…Köye gittiğimizde hazırlıklar yapılmıştı.Cenaze arabası ilk olarak eve geldi.Teyzem ve annem inanmak istemiyordu.’’Bu rüya mı?’’ diye haykırıyorlardı.Ani ölümler zordur.Ölümlerin hepsi zordur.Cenaze arabasına ben de bindim.Arka tarafına oturdum.Musa amcam ve dayımın oğlu Abdullah abim de vardı.O yol bana 1000 km gibi geldi.oysaki 1 km bile değildi.Arkada tabutun içinde anneannem vardı.Daha 20 gün önce terziye götürdüğüm yatağıma yatan anneannem vardı.Camiye geldiğimizde herkesin gözünde birkaç damla yaş var.Keşke birazcık daha konuşsaydım bizde kaldığı zaman,sarılsaydım,elini öpseydim ama boş bunların hepsini insan ölmeden önce yapacak.Ölmeden önce ona söylemen gerekenleri söyleyeceksin.Ölmeden önce sarılacaksın ona,kalbini kırmayacaksın kime ne olacağını bilemiyor insan.Onun içindir ki insanların kalbini kırmayın sarılın,onlara dediğim gibi kime ne olacağı bilinmiyor.Sevdiğini kaybetmek sevdiğini beyaz kefene sarılı görmek insanı yıkıyor.
Yoğun bakım koridorları çok kasvetli sağda solda içerden gelecek haberi bekleyen ümit dolu bekleyişler var.25-30 yaşlarında bir delikanlı yüzünü avuçlarının arasına almış ve yere bakıyor.Hafiften sallanıyor.Bu genç kimi bekliyor?Beklediği kişiyle en son nasıl ayrıldı? Söylemek istediği bir şeyler mi var yoksa? Sağlıklıyken söyleyemediği sözler mi var?
Emrah aklıma geldi birden.Çok eskilere gidiyor bu aralar kafam.Emrah kim mi? Emrah bizim muhasebecimizdi.Gözleri yemyeşil,bıyıkları hafiften dudağını kapatıyor.Çok utangaç içine kapanık bir karaktere sahip.Emrah bundan tam 5 sene önce yanıma gelmişti.Ben tam dosyaları kaldırıyordum o sıra.Aslında yüz ifadesinden anlamıştım Emrah’ın bir şeylere canını sıktığını.O söylemeden ben sordum.-Hayırdır Emrah ne bu halin canını sıkan bir hal mi var yoksa? Emrah içini çekti.Öyle bir iç çekişti ki bu neredeyse ağlayacaktı ve beni de ağlatacaktı "Yapamıyorum T… Abi yapamıyorum bir türlü olmuyor.Ben ailemden ayrı yapamıyorum.Evet erkeğim belki garip gelecek ama ben babamı,annemi annemin yemeklerini,çok özlüyorum." Emrah bunları söylerken bir o yana bir bu yana dönüp duruyor ve gözlerinde yaşlar var. Emrah’ta kendimi görüyorum.Gençliğimi,korkularımı,dikiş tutturamayan hallerimi,düzensizliğimi…Ama her zorluğa alışır insan.Hayat gibi bir zorluğa alıştıysa insan her türlü zorluğa alışır.
Bir haber umuyor hasta yakınları.Artık kasvetli bekleyişleri son bulsun istiyorlar.’’İyi ya da kötü bir haber gelsin ama bitsin bu çile’’der gibi hepsi .Koridorda bir abi var çömelmiş ve sırtını duvara yaslamış.Yanına gelip kaldırmaya çalışıyorlar ama ağabey yerinden kalkamıyor.Tam olarak ne olup bitiyor göremiyorum ama o abi heybetli görünüşüne ters gelecek biçimde haykırarak ağlıyor.Yanlarına doğru yaklaştığımda uzun boylu ağabeyin çenesinin titrediğini ve dişlerinin birbirine vururken ki seslerini duyuyorum.Yanına gelen gözlüklü ve sarışın kadın ‘her zaman seninleyim’ diyor ve sarılıyor.İnsanın içini burkan bir sahne..Sağdaki soldaki insanlara bakıyorum.Eliyle kafasını kapatmış 60’lı yaşlarda bir amcayı görüyorum.Amcanın yanında 25-30 yaşlarda bir kadın var yüzünü o kadar çok sıkmış ki elini yüzünden çekince yüzünün domates kırmızısına döndüğünü görüyorum.Herkes darmadağın…
Aklıma lise yıllarım geliyor.Ailemizin pek durumu yoktu.Babam bir inşaatta çalışıyordu.Cebimde 1-2 TL ile hayata tutunmaya çalışıyordum.Kütüphaneleri kovalıyordum.Rafları telaşla karıştırıyordum.O kadar telaşlıydım ki aradığım kitabı bulunca sevinçten hızla çekiyordum ve raftaki diğer kitapları aşağıdan toplamak zorunda kalıyordum.Genelde Yakup abim anlıyordu bu cebimde 2 TL ile hayata tutunmaya çalıştığımı ve elini birden cebime sokar ve daha itiraz etmeye fırsat bile bırakmadan sus işareti yapardı.Her zaman yapıyordu bunu elini cebime sokar ve beni 2 hafta geçindirecek miktarda para bırakırdı.
Donuyorum.Hastanenin bahçesindeyim belki bir ihtimal sigaranın ateşiyle ısınırım diye sigaramı yakıyorum.Abimin o son hali gözümden gitmiyor.Her yeri delik deşik yüzü mosmor olmuş.İçimi burkuyor.Nefes alamıyorum.Konuşamıyorum.Ama insan alışıyor hele ki hayat gibi bir zorluğa alıştıysa her şeye yavaş yavaş alışıyor.Hastanede daha fazla duramadım.Eve gittim.O can sıkıntısıyla üstümü değiştirmeden kendimi yatağa attım.Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu.Hazırlanıp işe gittim.Artık eski tempoma yavaştan dönüyordum.Tekstil müdürümüz Osman Bey’in getirdiği evraklara kendimi vermiştim.Esat abimle eşi Elif abla geldiler odama.İnsanın içini bir kuşku sarmıyor değil.Esat abim her şeye rağmen güler yüzünü esirgemiyordu kimseden.O da bunun özelliğiydi demek ki.Bir yıl olmamıştı daha evleneli Elif ablayla ikisi çok uyumlu olmuşlardı.İki neşeli insan yan yana.
Yine hastanenin bahçesinde tek başımayım.Babam geliyor aklıma.Beyaz saçlı ve beyaz sakallı sert duruşunun artında yatan o kibar ruh…Pek konuşmaz pek gülmez doğrudur ama güldü mü bütün dişlerini görürsünüzü konuştu mu soluksuz bir şekilde dinlersininiz.Gece hastanede dışarı çıkmak iyi geliyor yıkık bedenlere.Çayımı hastane kaldığım süre boyunca yüzüne iyice aşina olduğum mavi gözlü kantinci amcadan alıyorum.Tam çayımı elime alıp giderken arkadan seslendi.Dönüp baktığımda para üstünü unuttuğumu gözleriyle paraya bakarak gösterdi.Çayımı alıyorum ve dışarı çıkıyorum.En ıssız köşeye geçiyorum.Çay ısıtıyor bedenimi.Abimle olan o son gece aklıma geliyor.Aramıştı beni ‘Playstationu kur geliyorum’ demişti.Tek eğlencemiz zevkimiz playstationdu babam sevmezdi.Annem her zamanki gibi babam ne zaman kızsa babamı sustururdu.Annem her zaman kusurları örter ortalığısakinleştirirdi.
Yoğun bakım koridoru..Saatin 12:00 olmasını bekliyoruz.Çünkü o zaman hasta hakkında bilgi almak için girebiliyoruz içeri ve hastamızı görüyorduk.Bugün sıra bende dün annem girmişti.Bugün ben gireceğim.Güvenlik görevlisi geliyor.Çatık kaşlarıyla hastaların ismini okuyor ve hasta yakının imzasını alıp içeri girdiriyor.Ağlayanlar var.Dizine vuranlar var.Bir köşede teyzenin biri ağlamaktan kızarmış gözleriyle dua ediyor bütün inancıyla.Hastasının adını duyan büyük bir ümitle içeri giriyor.Hastasının iyileştiğini artık odaya çıkabileceğini duyan bir grup var.Hepsi birbirine sarılıyor.Biz bekliyoruz o odadan çıkacak bir haberi biraz hüzün biraz umut karışık bekliyoruz.Abimin ismi söyleniyor.Ümitle içeri giriyorum ama abim eski abim değil erimiş tükenmiş.
Merve ablam arıyor.Telefonun ekranında ablamın aradığını duyunca içime bir korku geliyor abimden dolayı.’’Biz buradayız sen işe git’’ dedi.Genelde erkenden kalkar önce hastaneye uğrarım.Merve ablam dün çok yorulduğumu görmüş ve erkenden gelip hastanedeki işleri halletmiş.Merve ablam hep böyledir birden gelir beni rahatlatırdı.Ablamın bu lafından sonra biraz daha uyudum.Daha sonra alarmın o gıcık verici sesiyle uyanıp işe gittim.İşe gittiğim an herkesin bana baktığını hissettim.Bir tespih şıkırtısı beynimi parçaladı.Ayrıntılara yöneliyordu beynim.Bir dosyanın sayfalarının çevrilirken ki sesi beynim inanamadığım derecede ayrıntılara boğuldu.Tam o arada iş arkadaşım Cemal’i gördüm.Onu görmem biraz olsun ayrıntılara boğulmamdan kurtardı beni.Elinde dosyalarla bir yere koşuşturan çalışanları görüyordum.Boş boş bakıyordum insanlara.İçlerinden geçmiş olsun dileklerini iletenler vardı kuru bir teşekkürle yolluyordum hepsini.Kimsenin soru sormasını istemiyordum.Daha sonra Cemalle oturup hasbihal ettik.
Hastane bugün biraz daha kalabalıktı.Zehra ablam benden önce gelmişti hastaneye.Beni her zaman takip eden gizli bir şekilde yardım eden Zehra ablam…Ortalıkta bir değişikliğin olduğunu hissettim.Zehra ablamın yanına doğru gittim.Yüzüne renk gelmişti biraz.Abimin durumunda iyiye gitme görülmüş.Ama hemen sevinmemek lazımmış.Merve ablam yine her zamanki gibi bir köşede yaşıyordu mutluluğunu.Ela gözlü Merve ablam…O kadar sakin bir insandı ki bir kameraman gibiydi desem tam yerine otururdu.Her şeyi uzaktan izlerdi.Müdahale etmezdi.
Abimin durumunun biraz da olsa iyiye gitmesi hepimizin yüzüne renk kattı.Artık dosyalarımı almak için o kahverengi çantamı daha mutlu bir şekilde alıyordum elime.İçinden çıkardığım dosyaları daha mutlu bir şekilde inceliyordum.Doktor umudun olduğunu söyledi.Bu haber beni mutlu etmeye yeterliydi.Belki yine her zamanki gibi playstationu açıp Yakup Abim ve Esat abimle birlikte oyunlar oynayacaktık.Yakup abim yine kalkıp ben bir daha sizle oynamam diyecek ve yarım saat geçmeden elimden playstationun kolunun alacaktı.Babam gelip gözünüze yazık diyip yan odaya geçip üzerinde cami işlemeli seccadesini her zamanki dolaptan alıp namaz kılacaktı.Hira gelecekti belki.Bizim küçük arkadaşımız daha 2 yaşında ama bizim arkadaşımızdı.Komşumuzun kızı küçük Hira ve tabiî ki Hira’yı tanıtırken şişko yanaklarından bahsetmezsek olmaz.Hira babamı namaz kılarken görünce babamın sırtına asılır ve bırakmazdı.Yakup abim almaya çalışırdı Hira’yı ama Hira Hanım vazgeçmezdi.Birden bu anlar zihnimde canlandı.Hatta Osman’ın bana seslenişlerini bile duymamışım.Osman ‘Hadi geç kalacağız sesleniyorum sesleniyorum duymuyorsun’ diye sitemlerini sürdürdü.Osman’ın peşinden gidiyordum ki o arada Yaşının daha genç olmasına rağmen saçları beyazlayan idarecilerimizden biri yanıma geldi.Konuşurken her zaman diliyle dudağını ıslatırdı ve kaşını yukarı kaldırma tiki vardı.Yine bu hareketleriyle geldi yanıma ve abimin durumunu sordu.Daha sonra bir türlü yanıma gelemediğini burada da karşılaşamadığımızdan bahsetti.Geçmiş olsun dileklerini tekrardan sundu ve gitti.Osman’la gittiğimiz toplantı bitince Zehra ablamı okulda ziyaret etme fikri canlandı kafamdaç Zehra ablamın öğretmenlik yaptığı okula gittim.Her zamanki gibi odası tıklım tıklımdı.Öğrenciler ve veliler odayı doldurmuştu.Ablam sıradan bir öğretmen değildi.Öğrencileriyle birlikte çay içerdi,voleybol oynardı.Ablamla biraz sohbet ettim.Ailecek yüzümüzdeki umut ışığı okunuyordu.Ablamla sohbet ettikten sonra arkadaşlarla kurduğumuz sanat evine gittim.Her yerinde Cemal Süreya’nın,Atilla İlhan’ın,Cahit Zarifoğlu’nun resimlerinin asılı olduğu odama gidince içeride beni bekleyen kuzenlerim Meral ablam ve Halil’i gördüm.Meral ablam…Kendisini öz ablamdan farklı görmezdim.Çok eğlenceli ve neşeliydi.Bir arkadaş gibi konuşurdu senle ve en önemlisi samimiydi.Halil’e gelince Halil’le birlikte büyümüştük.Çocukluğumuzda çok yaramazlık yapıp dayak yediğimiz zamanlar geldi aklıma.Dayak yediğimiz zamanları anlatıp biraz da olsa neşelenmeye çalıştık.Yaklaşık iki saat boyunca çay içip sohbet ettik.Onlar gittikten sonra bu sefer Osman Abi geldi.Kalın çerçeveli gözlüğü gözünden her zaman düşer ve o her zaman o gözlüğünu işaret parmağıyla ittirirdi.Simsiyah saçı ve sakalı vardı.Sakalının her zaman okşardı.Konuşurken o zeytin karası gözlerini sana diker ve hal hatır sorardı.Bugün yine geldi.Sanat evinin o sıcakkanlı çaycısı ‘Osman Abi’ abimin durumunu sordu..
Çocukluğum geliyor aklıma.Apartmanımızın alt katında toplantı odası vardı.İsminin toplantı odası olduğuna bakmayın biz orayı oyun odası yapmıştık.Apartmanımızın görevlisi Ali Abi orayı kullanmamıza her zaman kızardı.Biz de her zaman kullanırdık.Ali Abi bize kızardı ama kızdığı kadar da severdi.Apartmanın giriş tarafında top oynamak yasaktı.Top giriş kapının camını kırar diye Ali Abi yasaklamıştı orda top oynamayı.Biz Ali Abiyi dinlemez her zaman oynardık.Ali Abi top oynadığımızı gördü mü topu yakalar ve cebindeki siyah bıçakla topumuzu patlatırdı.Eğer topu yakalarsak koşa,koşa gider Ali Abiden kaçırırdık topu.Mustafa,Mehmet Can,Mert Can,Muhammet,Kağan ayrılmaz bir bütündük hepimiz.Belki oturduğumuz semt çok elit bir semtti ama biz hala bisiklet sürer mahalle maçları yapardık.Maçtan çıktıktan sonra kırmızı halılı toplantı odasına giderdik.Orda da küçük topumuzla maç yapardık.
Yerlerde ağaçtan dökülmüş yapraklar vardı.Üstüne basıldığı için parçalanmış ve örselenmişti.Yağmurun yağmasıyla birlikte ıslanmıştı.Arkadaşlarla birlikte yürüyorduk tütün tabakamı çıkartıp içinden önceden sarmış olduğum tütünü çıkartıp yaktım.Yağmur hafiften yağıyordu.Okuldan yeni çıkmıştık.Lise son sınıf öğrencisiydim o zamanlar.Üniversiteye hazırlanıyordum.Şiir yarışmasında 2. Olmuştum eve giderken onun mutluluğu sarmıştı her tarafımı.Ailedeki herkes aramış tebrik etmişti.Eve gidince güzel bir ortamın karşılayacağını düşünüyordum.Eve gittiğimde babam beni çağırdı gel oğlum dedi ve gittim.Elini öptüm o da beni öptü.Babamın öpmesiyle kalp atışlarım hızlandı.Babamı mutlu görmek beni çok ama çok mutlu etti.Babamın beni öpmesi organlarımın işleyişini değiştirdi.En son ne zaman öpmüştü babam beni? Genelde bizim buralarda oğlan çocuğuyla baba arasında bir mesafe olurdu.Bu mesafe kısa bir sürelik de olsa babamın beni tebrik etmesiyle kapandı.Yarışmada 2. Olup yarım altın almak değil de babamın beni öpmesi beni daha çok mutlu etti.
Gençliğimde adını ‘Orta Park’ koyduğumuz bir park vardı ve hep oradaydık.Neden orta park dediğimiz hakkında bir fikrimiz yoktu.Ama orta parktı işte orası.Bir gün Muhammet staj için Antalya’ya gitti.Hepimize bir hüzün çökmüştü.Mustafa her zamanki gibi içine attı.Kimseye bir şey demedi.Kağan bir şeyi içine atamazdı çünkü bilirdi ki içine atarsa şiddetli bir patlama meydana gelecekti.Onun için Muhammet’in gitmesinden duyduğu hüznü her zaman dile getirdi.
Muhammed 4.5 ay sonra geldi.Annesi gile sürpriz yaptı.3 gün önceden geldi.Mehmet Can o masayı yiyeceklerle içeceklerle donattı.O gün öyle sevinç koktuğuna bakmayın.O masa genelde hüzün kokar.Hep bir masamız vardır her zaman oraya geçer otururuz.
Bir gün Yakup ağabeyim geldi.Oturdu yanımıza.Zeytin gibi siyah gözlü ağabeyim biraz nasihat verdi bize.O gün abimin gelip bize nasihat vermesini beni ayrı bir havaya soktu.Abim var ve abim arkadaşlarıma da ağabeylik yapıyor.İşte bu duygu bana bir ömür boyu yeterdi.
İbrahim…Lise arkadaşımdı İbrahim.Bir gün ani bir hastalık geçirmişti.O zamanlar lise 2. Sınıftaydık.Mide kanaması dedi doktorlar.Hızlı kalp çarpıntısı oluyordu.En son çıkartmaya başladı yediği içtiği şeyleri.Son günlerde İbrahim’in yüzü sapsarı olmuştu.Ani bir şekilde hastaneye kaldırıldığını duymuştum.O zamanlar kuzenlerle bir meclisteydik.Haber alır almaz koştum gittim hastaneye.İbrahim iyi gözüküyordu.Yüzünde birkaç parça durgunluk vardı yine.Ailesi okula gitmemi ciddi bir şeyi olmadığını söylediler.Gitmemekte direndim.Çok zorladılar ama ben kararlıydım.Daha sonra yeni gelen doktor İbrahim’i çıkartacağız dedi.Annesi ve babası tamam dediler sen çıkart biz diğer doktorla görüşeceğiz.O an ben İbrahim’i götürdüm lakin İbrahim’de güç kuvvet yoktu.Lavaboya girmek istediğini söyledi.Koşarak tekerlekli sandalyeyi aldım.Geldiğimde ise belini duvara yaslamış beni bekliyordu.İnsan bazı anlarda kör oluyor.Orda tekrar doktor çağırmak varken tekerlekli sandalyeye koydum gittim.Ailesi arkadan yavaş yavaş geliyordu.Yaşlıydı annesiyle babası kimi kimsesi yoktu İbrahim’in.İbrahim’i tekerlekli sandalyeye koyup sürerken birde düşeceğini söyledi.İnsan oturduğu yerde düşeceğini nasıl anlar.Anlayamadım ben de.Birden bir haykırma sesi duydum.’Oy’ ama nasıl bir oy demektir o annesi hemen ona sarıldı.Hemşireler vardı sağda solda onlar tam müdahale etmeye kalkıştılar.Ben çok hızlı bir şekilde doktorların oraya gittim ve haykırarak ‘‘İbrahim’e bir şey oldu’’ dedim.Kısa boylu bir doktor o anda tam eline eldiven giyiyordu.Benim haykırışıma döndü ve hemen koşarak o kalabalığın oraya gitti.İbrahimin gözleri yukarıya doğru kaymıştı.Bilinci kapalıydı İbrahim’in.O an en yakın yere çöktüm ve haykırarak ağladım.Bu hastane koridorlarını adım gibi biliyorum.
Befendinin şu an dünyayla olan bağı koptu ama yine de ağzından ''İyiyim'' kelimesi çıktı.Diğer hemşirelerin hepsi gitti geriye sadece 40'lı yaşlarda uzun boylu bir hemşire kaldı iyi olmadığımı anladı galiba bir abla şefkatiyle söndürmeye çalıştı içimdeki yangını.İçimdeki insanlığa dair umutlarımı yeşertti bu hemşireler.
Ameliyattan çıkan doktoru ameliyathane kapısında görünce doktorun yanına nasıl bir hızla gittiğimi bir ben bir Allah bilir hepimiz doktorun karşısındaydık ağzından çıkan birkaç kelimeyi bekliyorduk. Ah be doktor Bey keşke biraz güzel haberlerle gelseydin kapımıza ama maalesef hiç güzel haberlerle gelmedi kapımıza hayati tehlikesinin olduğunu ve damarları tam manasıyla açamadıklarını söyledi.
Eğer ki ameliyata bir yakınınız girdiyse ve durumu ciddiyetini koruyorsa ameliyathanenin kapısından gözünüzü ayıramıyorsunuz o ameliyathanenin kapısı her açılıp kapandığında bir merak bir hüzün ve bir umut peşinizde sürükleniyor. Doktorun verdiği haberden sonra hepimiz bir köşeye savrulduk ben en yakın sandalyeye oturdum.Eğer oturmazsam biliyordum ki düşecektim.Babam her zamanki gibi sustu bir şey diyemedi uzaklara daldı.Gözü dolmuştu biraz.Diğer kardeşlerim de aynı şekildeydi,annemin yanındalardı.Akrabalar dolup taşmıştı hiçbirine bakasım gelmiyordu.Benim abimi göresim vardı.Yaklaşık iki saat sonra doktor kontrole gelmişti ve ben fırlamıştım hemen yoğun bakım koridorunun orda dönüp dolaştım.Durumun aynı olduğunu söyledi ve daha fazla soru sormama fırsat bile vermeden çekip gitti. Bir haftayı geride bırakmıştık abimi de o hastanede bırakmıştık.Çalıştığım şirket beni aradı.Abimin durumu için arıyorlardı ama bu sefer artık gel demek için aramışlardı.Ama ben nasıl gidecektim bu halde işe nasıl yapacaktım? Gerçekten bunalıma sokan sorulardı bunlar.Zehra ablam ''Git biz burdayız'' dedi.Bir şey olursa haber edeceğini söyledi.Şirketi aradım ve yarın geleceğimi söyledi.İşe gittiğim zaman büyük bir insan topluluğu tarafından seyredildiğimi hissettim kimisi yanıma gelip geçmiş olsun dileklerini sundular.Müdür Bey'in yanına gittiğimde sigaradan sararmış bıyıklarını düzeltirken gördüm.Hemen tarağı bir köşeye koyup geldi sarıldı.Yakup abimi yakından tanırdı Müdür Ziya Bey o konuştu ben ağladım ben konuştum o ağladı.Ziya Bey eğer bir şeye canı sıkılırsa gözünü kısar ve yere bakardı yine aynısını yapmıştı. Hiçbir şeye odaklanamıyordum aklım fikrim hastanedeydi.Eğer bir yakınınız o hastaneden çıkamıyorsunuz çıksanız bile sadece bedenen çıkıyorsunuz ruhen hep ordasınız aklınız hep orda.
Gözlerim kapanmak için yalvarıyordu ama yine de uyumuyordum.Sanki uyursam abime bir şey olacaktı.Bugün ben kalacaktım abimin yanında yoğun bakımın ordaki L koltukların birine yatarsın dedi hemşireler ama yatabilir mi insan abisi ordan can çekişirken.Okurum diye kitap almıştım yanımda her ne kadar aklım abimde de olsa yapacak başka bir şey olmadığından dolayı kendimi kitaplarıma verdim okudukça okudum okudukça okudum.
Günde 3-4 saat uyuyordum abim orda can çekişiyordu bir insanın abisi can çekişirken uyumasını uygun bulmuyordum garip bir psikoloji işte.
Babam gelmişti uzaklara bakarak tesbih çekiyordu dudakları hafif hafif kımıldıyordu.Annem annemi sormayın annem konuşmuyordu bir köşeye oturmuş yoğun bakım kapısına bakıyordu genelde.Ben de babamın yanına geçtim oturdum.Dayanamıyordu vücudum kafam düşüyordu bazen ama uyuyunca hep saçma sapan rüyalarla uyanınca insan uyumak da istemiyor.Artık şirketteki performansım da düşüyordu ama müdür hemen kapatıyordu açığımı müdür bey her zaman kral gibi adamdı ve bu zamanlarda hep yanımdaydı.Geçeceğine inanıyordum bu günlerin umut her zaman vardır ve umut su gibi bir ihtiyaçtır.Hastane bahçesinde otururken cebimden sigara paketimi çıkarttım.İçinden bir tane sigara aldım.Çakmağın ateşiyle yanan sigaradan usulca bir duman yükseldi.İçime çektiğim dumanla ciğerlerimde o dumanın varlığını hissettim ve çok bekletmeden geri dışarı yolladım o dumanı.Yanıma beyaz saçlı bir adamın olduğunu fark ettim bana baktı ve onun da sigara yaktığını gördüm elinde bir ağaç dalı vardı toprağa şekiller çiziyordu.En sonunda birden ''İki hafta önce torunumu kaybettim'' dedi.Benimle konuştuğunu aklıma bile getirmedim ilk başta fakat kafamı sağ tarafa çevirdiğimde benimle konuştuğunu fark ettim.Devam etti konuşmasına.
"Daha dört yaşındaydı."
Son cümlesi içime çok dokunmuştu.
İnsan ister istemez bir garip oluyor.Koskoca adam yanımda ağlamaya başladı.Ben de ağlamaya başladım birlikte ağladık.Damadı sürüyormuş arabayı bir kamyon çıkmış dağıtmış ortalığı.Kızı yoğun bakımdaymış onu bekliyormuş.Elini gözüne götürdü elini gözüne götürmesiyle tekrardan titreyerek ağlamaya başladı.Hıçkırarak ağlıyordu tam ne dediğini anlamıyordum ama şunu çok iyi anladım ‘Dünya malı boşmuş evladım bunu anladım.Eve gelirdim dede der boynuma sarılırdı.Şimdi yok eve geliyorum boğuluyorum torun sahibi olmak evlat sahibi olmaktan daha güzelmiş ama artık torunum yok ve evladım can çekişiyor’.Bu lafları dedikten sonra konuşamadım sustum kaldım.Camiye gideceğini söyledi.Namaz kılmıyordum ama bu amcayla vakit geçirmek için ben de gittim abdest aldım.Yaklaşık 3-4 senedir gitmiyordum camiye sebebini bilmiyordum.Camiye girdim namaz kılanlara baktım bir amca yaşının ilerlemesine rağmen yine de ayakta kılıyordu namazı çok zorlanıyordu ama dinlemiyordu o zorlanmaları.Eğilip kalkarken acısı suratından okunuyordu önce kızarıyor sonraysa yüzünü buruşturuyordu.Ezan okunuyordu ezanı dinledim gözlerim kapalı bir şekilde.Gözlerimi açmak gelmedi içimden namaz kılmak için kalkan adamların seslerini duyuyordum ama ben kımıldayamıyordum.Bir el hissettim omzumda kafamı çevirdiğimde kalın kaşlı ve yanağının ortasında kocaman bir ben olan bir amcayla karşılaştım.Uyuduğumu sanıp uyandırmıştı.Kalktım bildiğim dualarla namaz kıldım.Geri çıktığımda uyku basmıştı kaç zamandır böyle ilahi ortamlarda bulunmamıştım.Uyku bastı Yakup abim aklıma geldi hastaneye doğru gittim arkamda bıraktığım adamı unuttum bile hastaneye girerken Esat abim ve eşi Elif ablayı gördüm abim yine her zamanki gibi sağa sola bakarak yürüyordu Elif ablayla karşılaştım yemek yapmıştı hastaneye getirmiş.Böyle durumlarda insan açlığını düşünemiyor ama ne zamanki bir yemek getiren gördü mü aç olduğunu hissediyor Elif abla hep yanımızdaydı bu kötü günde. Esat abim…Eğlenceli tavrıyla,aniden sinirlenmeleriyle,şiirleriyle her şeyiyle ayrı bir yeri vardır abimin bende garip bir sevgi duyarım abime karşı.Yakup abim sert adamdı Esat abimin tam tersiydi.Yakup abim tarihe hayrandı çok fazla tarih kitabı vardı dün eve gittiğimde gözüm o kitaplığına takıldı gözümü açamadım bir müddet.Ama işte insan dayanamıyor kitapları geldi gözümün önüne ve ağlamaya başladım.Düzenlemiş her tarafı temizlemiş.Hastaneye gittiğim zaman Merve ablamı görüyorum annem ve Merve ablam oturuyorlar Merve ablam her zamanki gibi oturmuş ayağını sallıyor annem eline bakıyor kimse kimseyle konuşmuyor.Merve ablam zaten öyle pek fazla kimseyle konuşmaz Zehra ablam bizim ailede sosyal olandır.Babam bir derdi varsa derdini bakışlarından ya da susmasından anlardınız.Hastaneye gittiğim zaman o koridorlarda çok fazla hikaye var karnını tutarak ilerleyen bembeyaz yüzlü teyze ve yanında torunu ya da çocuğu olduğunu zannettim kişiler.Annem gilin yanına gidiyorum durumu soruyorum değişen bir şey olmadığını söylüyorlar.Ne zaman değişecek bu durum peki?Bu soru birkaç zamandır beynimi dağıtıyor.Akrabalar hastaneye akın ediyor geçmiş olsun diyorlar teselli ediyorlar ama dinleyemiyorum hiçbirini benim aklım o yoğun bakımda yatan Yakup abimde.
*
Muhasebeciler olarak toplantıdayız sunum yapıyorlar şirketin ay sonu olan durumu,kar,zarar gibi şeyler aklımı artık tam anlamıyla vermek istiyorum şu sunumlara.Şirketin yöneticilerinden Cemal Bey kürsüye geçiyor saçı siyah,ten rengi esmer olmasına rağmen nedense sakallarının çene kısmı kızıl,bu takılıyor kafama o kadar uzağım ki adamın saçına sakalına bakıyorum toplanmam lazım toplanmam lazım bunu birkaç kez kendime söylüyorum bakalım ne olacak? Canan Hanım geçiyor bu sefer kürsüye saçını düzelterek konuşmasını yapıyor şirketin son dönemdeki artışlarından bahsediyor.Dinleyesim gelmiyor kimse konuşmasın istiyorum ama nafile konuşuyorlar.Toplantı biter bitmez her zaman uğradığım markete gittim amacım Zafer abiyi görmekti bizim bir aile dostumuzdu.Zafer abinin yanına gittiğimde Zafer abi akşam yemeğini hızlı hızlı yiyordu.Geldiğimi görünce hemen yemeğini bıraktı ve yanıma geldi. ‘Kardeşim geçmiş olsun’ dedi.Artık o kadar duyuyordum ki bu lafı,söyledikleri zaman nefes alamıyorum eğer söylemezlerse de beni umursamıyorlar diye düşünüyordum.Hayat beni bir çukura doğru sürüklüyor ama her zaman umudum vardır benim.Umut olmadan yaşanmaz.Hastane artık evim oldu.Birçok zaman orda yatıyorum.Bazen ablalarım,abim ya da annemle babam kalıyordu.
Zehra ablam genelde hep dimdik ayakta durur ama ilk kez onun ağladığını hayata küs olarak baktığını o mavi gözlerinden anlıyordum.Annem canım annem susuyor ve etrafına mahzun gözleriyle bakıyor. Dayanamadım bu kadar buhran kokusuna.
Soğuk bir akşamdı çıktım dışarı.Hemşirelerin o uykusuz gözleri…Belli ki uzun zamandır buradalar.Hepsinin elinde bardak dalgın bakışlarla yudumluyorlar çaylarını.Bir diğer tarafta hasta yakınları doktorlara hastalarının durumunu soruyorlar.Kimisi doktor gittikten sonra dizini dövüyor gözyaşını eşarbıyla siliyor yahut bırakıyor gözyaşlarını aşağıya.Kimisi doktorla konuştuktan sonra rahatlıyor koltuğuna oturuyor derin derin nefes alıyor.Bunun gibi şeyler hastane koridorlarına sık sık rastlanıyor hem üzüntü hem sevinç.Dışarı çıktığımda paketimde kalan son sigaramı da yaktım.
Yakup abimin yanına her gün belirli saatlerde birilerini alıyorlardı.Her tarafı delik deşikti Yakup abimin mosmordu onun o yüzüne bakınca istemsizce ağlama hissi sarıyordu her tarafımı.Dayanamıyordum artık onun günden güne erimesine ama her şeye rağmen insan kabulleniyor bazı şeyleri işe gidiyorum her ne kadar sadece bedenende olsa işe gidiyordum.Gülüyordum,dosyalara bakıyordum ama hastaneye girer girmez tekrar yüzüm asılıyordu ama şirkette lavaboya girip ağlayışlarım kesilmişti hiç olmazsa.
*
Ah abim ahh çocukken kavga ettiğimiz zaman Esat abim gelirdi ayırmaya sonra ben dayanamazdım yine ağlardım.Ağlarken çıkarttığım o garip seslere ikisi de gülerdi sonra ise ikisi mimikleriyle anlaşırdı anlamadığımı sanarlardı ama ben anlardım bir çikolatayla ya da o çok sevdiğim naneli şekerle gönlümü alırlardı geri.Bir gün yine böyle Zehra ablam,Merve Ablam,Yakup abim ve Esat abim kavga ediyorduk sonra babam geldi normalde hiç bu işlere karışmayan babam birden eline aldığı süpürgenin sopasıyla bizi kovaladı tuttuğuna geçirirdi.Olayda hiçbir alakası olmayan Merve ablamın koluna geldi bu sopa darbesi ama tabi ki o vurduğuyla canımız hiç yanmazdı hatta o kaçış bize zevk verirdi.Annem gördü babamın bizi kovaladığını sonra babamı sakinleştirdi o dövdü bu sefer.Anneleri anlamak zordu bu gülünç olaydan bir şey anlamadık ağladık ve sonra kahkahalarla gülmüştük.
*
Çalıştığım şirkette mühendis olan Haydar’ın babasının emlak ofisine gittik biraz kafamı dağıtmam için iyi geleceğini söyledi Haydar.Haydar’ın odasında biraz zaman geçirdik.Ofisteki insanların heyecanları,telaşları,öfkelenmeleri…
Aslında hepsi hayatın olmazsa olmazlarıydı bir arkadaşım vardı.Kanserdi tedavi görüyordu bana dediği şu söz hala kulaklarımda yankılanır ‘T… ben de artık insanlar gibi normal dertlerim olsun istiyorum ben de borçlarım için üzülmek istiyorum.Ben de iş yerinde öfkelenmek istiyorum.Normal dertlerim olsun benim T… artık dayanamıyorum bu derde insan sağlığını kaybedince diğer şeylerin öneminin olmadığını anlıyor’ dedi.Allah’a şükürler olsun ki düzeldi ve onun da normal dertleri oldu ve saçma şeyler için kendini üzmemeyi öğrendi.
Ofisten çıkacağımız zaman Haydar’ın babasının yanına gittik.Kalın bıyıklı,Simsiyah saçları olan ve sesinin tonu görüntüsüne göre tam bir tezat olan Mustafa Amcanın yanına gittik.O ince sesiyle Yakup abimi sordu her zamanki gibi ciddi bir konu dinlerken kaşlarını kaldırarak dinlerdi yine öyle yaptı.Sonra o huzur veren nasihatlerini dinledim.Rahatlattı beni Mustafa Amca içim birden huzurla doldu.Haydar bunu fark etmiş olmalı ki ‘Hayrola T… üstünden bir yük kalktı sanki’ dedi.Ona karşılık bile vermek istemiyordum sanki konuşursam içimdeki huzur ağzımdan kaçacak gibi.Biraz bekledikten sonra ‘Baban sağ olsun’ lafı çıktı ağzımdan.
Abim ne kadar zayıflamışsın böyle? Günden güne nasıl eriyip gidiyorsun? Bırakma beni abi bırakma beni nolur.Ne kadar mutlu olursam olayım bu hastane koridoru beni mahvediyor.Abimden umudu kesiyordum artık onun o solmuş yüzüne,morarmış gözüne bakmak beni bitiriyordu. Gözlerim o kadar ağırlaştı ki tutamıyorum kendimi gözlerim isyan ediyor kapat artık kendini diye ama nafile bu hastane koridorlarından uyumak haram bana.Pazar gününü bu buhran kokan hastane koridorundan geçirdim.Aşağı iniyordum acil katına bir adam takıldı gözüme sarhoş gibi bakıyordu gözleri.Hemşireler adamın ince eline damar yolu açıyorlardı sonradan fark ettim bu bizim Osman hemen yanına gittim grip olduğunu söyledi birkaç muhabbetten sonra yaklaşık 1 saat sonra dışarı çıktık.Serumun etkisiyle uykusu gelmişti ama yine de sohbet etmede ısrarcıydı konuştuk baya bir zaman abimi konuştuk eski günler konuştuk bir hüzündür çöktü ikimize hemen arabaya bindik ve sessiz sakin bir sahil kenarına oturduk saat gece 3 olmuştu ama dinlemedik erkekler ağlamaz kuralını reddettik ve doyasıya ağladık.
*
Geçiyor önümden sıra,sıra otobüsler içindeki insanlar tek başına bu soğukta oturmuş bu adama -yani bana- bakıyor olabilirlerdi,belki garipsiyorlardı.Otobüs seferlerinin bitmesine yaklaşık yarım saat falan kalmıştı ama içimden hiçbir otobüse binmek gelmiyordu.Yanımdan geçen insanlar çok uzaktan geçiyorlardı.Belli ki korkuyorlardı oysa şu an ayağa kalkacak gücüm yoktu ofisten çıkmış ofisin yakınlarda bir parkın önünde oturuyordum.Otobüsün içinde turuncu saçlı bir genç garip bir şekilde baktı bana. Yanındaki arkadaşıyla bana bakıp konuşuyorlardı.Görmediğimi sanıyorlardı.Ama birden döndüm ve onlara baktım bu ani dönüşümü anlamadılar belli ki.Çok az bir süre belki 2 saniye bile değildi bana şaşkın,şaşkın baktıktan sonra döndüler ve otobüse trafik lambasından yeşil ışık yandı usulca gitti otobüs yanımdan.Bana da yeşil ışık yanmıştı artık kalkmam gerekti ve artık seferlerin bitmiş olduğunu düşünüyordum ki bir otobüs geldi ve bana gelip gelmeyeceğimi selektörüyle sordu.El kaldırdım ve otobüs yaklaştı yanıma.Bindiğimde kel ve sakalları çok seyrek olan bir amcayla karşılaştım.Ardımdan bu amca kartınızı basmadınız diye uyardı.Çantamdan kartı çıkardım bastım otobüs bomboştu içimden bu adamla dertleşip ağlamak geldi ama ben en arkaya geçtim ve abimin fotoğrafına baktım gözümden bir iki damla yaş telefonuma düştü.Hastaneye geldiğimde Annemin bir köşede tespihini çektiğini gördüm.Yanına gittim biraz sohbetten sonra doktorla konuştum ve durumda bir değişiklik olmadığını söyledi.Aynı cevapları alınca artık konuşasım gelmiyordu.Bir köşede kıvrılıp yatıyordum.Temizlik görevlisi kadın yerleri süpürürken uykusuzluktan kızarmış gözlerimle hafif bir bakış attım.Sanki konuşmak istiyor da konuşamıyor gibi bir hali vardı.En sonunda dayanamadı galiba ‘Beyefendi neden uyumuyorsunuz? Geldiğinizden beri hep aynı pozisyonda duruyorsunuz.Kendinizi çok yıpratıyorsunuz benden size bir abla tavsiyesi böyle giderse siz de mahvolacaksınız yapmayın üzmeyin bu kadar kendinizi’ dedi.Bu sözler kulağımı tırmalarken abla geldi.Yanıma oturdu ve nasihatlerine devam etti.Ben de dayanamadım ve dedim ki ‘Bu hastane koridorları uyumak için pek müsait yerler değil.’ Dedim.Ablayla baya bir zaman sohbetimiz devam etti.Sohbet bitince hemen lavaboya gittim ve deliler gibi ağladım.
Doktor Hasan Bey abimin yanına geldi.Her zamanki gibi kararlı adımlarıyla geçiyordu bu koridorlar.Kim bilir kaç tane bunun gibi olaya şahit olmuştur.Ümit yok denilen hastaları ayağa kaldırmıştır.Kaç kez burada sinir krizlerine tanık olmuştur.Biz sıçradık yerimizden ve yoğun bakımın kapısına dikildik.Tek derdimiz yoğun bakımdan çıkacak haberdeydi.Doktor Hasan Bey yaklaşık 20 Dakika durdu içerden çıktığında kendinizi her şeye hazırlayın dedi.İşte doktor hançeriyle karın boşluğuma bir darbe savurdu ve ben o an doktorun diğer dediklerini duymadan yavaş,yavaş geri çekildim ve kendimi yere attım.Akrabaların bir bölümü beni bir diğer bölümü ablalarımı,abimi,ve annemle babamı sakinleştiriyordu.Esat abim her zamanki gibi dik durmaya çalıştı ama bu sefer olmadı o da herkes gibi ağlamaya başladı. Ağladı ve ağladı...
*
Aklıma anneannemin ölümü geliyor.İkinci öğretim olduğumdan dolayı akşamları geliyordum eve.Biraz da arkadaşların yanına gitsem eve gelmem gece 11:00’ı buluyordu.Yine aynı şekilde arkadaşların yanına gitmiştim.Eve geldiğim zaman ev bıraktığım gibi değildi.Çaylar yarım kalmış herkes hazırlanıyordu.İçeri girdiğimde gerçekten de her şey yarım yarımdı.Televizyon ve ışık açık ama kimse yok.Herkes odasında ve sesler geliyordu.Annem torunu olacağı için ona kazak örüyordu o da bir köşeye atılmıştı.Bu manzara karşısında hemen ablam gilin odasına gittim kapıyı çaldım ve herkes hazırlanmıştı gecenin bu saatinde nereye hazırlanır bir insan? Neden yarım bırakır her şeyi? Ablam anneannemin hastalandığını söyledi.Yoğun bakıma almışlar dedi.Okuldan geldiğimde böyle bir durumla karşılaşacağım aklıma bile gelmezdi.İşte o zaman yine hastane koridorlarına yolum düşmüştü.Kuzenimle yoğun bakım doktorundan bilgi aldık.Durumunun iyi olduğunu söyledi.İçim rahatladı herkes derin bir nefes aldı.Annem gil sıra,sıra girdiler anneannemin yanına.Anneannem korkak bir insandı.Annem gile gitmeyin burada kalın demiş.Bu laf beni öldürdü işte.O yoğun bakımın çirkin odaları anneannemi huzursuz etmişti belli.Durumu iyiydi ama gece kalbi durmuş ve kalbi çalıştırmak için verdiği ilaçlar organlarına zarar vermiş.Anneannem bir hafta yoğun bakımda kaldı.Çarşıda kitap bakarken aldım haberi.Ben böyle bir şey görmedim ilk kez hayatın ‘Ölüm’ denilen yüzüyle tanıştım.2 dedemde ölmüştü.Biri öldüğünde 2 yaşındaydım.Hatırlamıyorum bile.Diğer dedem öldüğünde 9 yaşındaydım ve küçüktüm.Dedemle fazla bir bağım yoktu.O köydeydi.Biz şehirde oturuyorduk.Tabi ki de insan üzülür ama şu an bu kadar bağım olan anneannemin gitmesi beni daha fazla bir şekilde üzüntüye boğdu…
Anneannem daha 20 gün önce yani yoğun bakıma girmeden 2 hafta önce bizdeydi.Odamda yattı ve odamdaki asılı olan yazar,şair ve oyunculara baktı ve birini tanıdı.‘Bu Şaban değil mi?’ dedi.Bu kadar kısa zaman önce gördüğüm bir kişinin ölümünü kabullenmek çok zordu.Kabullenemiyordu insan.Hayır,hayır bu gerçek olmasın Allah’ım lütfen.
Artık anneannem yoktu.Tombul ve nur yüzlü anneannem yoktu artık.Diyorum ya daha yoğun bakıma girmeden iki hafta önce bizdeydi.Birlikte terziye gittik.Bastonunu unuttu. Erinmeden eve çıktım.Kırmızı renkli,siyah saplı bastonunu aldım.Buna nasıl dayanacaktım?Çarşının ortasında böyle bir haberi almak nasıl bir zor imtihandı? Otobüse nasıl bindim? Hatırlamıyorum 2 durak önce indim yanlışlıkla.Eve koşarak gittim.Ordan annem gilin eşyalarını alıp gidecektik.
Morga girdik ve duvarı yumruklayan insanlar annemin ağıtı,yükselen dua sesleri ve gittikçe yüreği paramparça eden haykırışlar…Köye gittiğimizde hazırlıklar yapılmıştı.Cenaze arabası ilk olarak eve geldi.Teyzem ve annem inanmak istemiyordu.’’Bu rüya mı?’’ diye haykırıyorlardı.Ani ölümler zordur.Ölümlerin hepsi zordur.Cenaze arabasına ben de bindim.Arka tarafına oturdum.Musa amcam ve dayımın oğlu Abdullah abim de vardı.O yol bana 1000 km gibi geldi.oysaki 1 km bile değildi.Arkada tabutun içinde anneannem vardı.Daha 20 gün önce terziye götürdüğüm yatağıma yatan anneannem vardı.Camiye geldiğimizde herkesin gözünde birkaç damla yaş var.Keşke birazcık daha konuşsaydım bizde kaldığı zaman,sarılsaydım,elini öpseydim ama boş bunların hepsini insan ölmeden önce yapacak.Ölmeden önce ona söylemen gerekenleri söyleyeceksin.Ölmeden önce sarılacaksın ona,kalbini kırmayacaksın kime ne olacağını bilemiyor insan.Onun içindir ki insanların kalbini kırmayın sarılın,onlara dediğim gibi kime ne olacağı bilinmiyor.Sevdiğini kaybetmek sevdiğini beyaz kefene sarılı görmek insanı yıkıyor.
Yoğun bakım koridorları çok kasvetli sağda solda içerden gelecek haberi bekleyen ümit dolu bekleyişler var.25-30 yaşlarında bir delikanlı yüzünü avuçlarının arasına almış ve yere bakıyor.Hafiften sallanıyor.Bu genç kimi bekliyor?Beklediği kişiyle en son nasıl ayrıldı? Söylemek istediği bir şeyler mi var yoksa? Sağlıklıyken söyleyemediği sözler mi var?
Emrah aklıma geldi birden.Çok eskilere gidiyor bu aralar kafam.Emrah kim mi? Emrah bizim muhasebecimizdi.Gözleri yemyeşil,bıyıkları hafiften dudağını kapatıyor.Çok utangaç içine kapanık bir karaktere sahip.Emrah bundan tam 5 sene önce yanıma gelmişti.Ben tam dosyaları kaldırıyordum o sıra.Aslında yüz ifadesinden anlamıştım Emrah’ın bir şeylere canını sıktığını.O söylemeden ben sordum.-Hayırdır Emrah ne bu halin canını sıkan bir hal mi var yoksa? Emrah içini çekti.Öyle bir iç çekişti ki bu neredeyse ağlayacaktı ve beni de ağlatacaktı "Yapamıyorum T… Abi yapamıyorum bir türlü olmuyor.Ben ailemden ayrı yapamıyorum.Evet erkeğim belki garip gelecek ama ben babamı,annemi annemin yemeklerini,çok özlüyorum." Emrah bunları söylerken bir o yana bir bu yana dönüp duruyor ve gözlerinde yaşlar var. Emrah’ta kendimi görüyorum.Gençliğimi,korkularımı,dikiş tutturamayan hallerimi,düzensizliğimi…Ama her zorluğa alışır insan.Hayat gibi bir zorluğa alıştıysa insan her türlü zorluğa alışır.
Bir haber umuyor hasta yakınları.Artık kasvetli bekleyişleri son bulsun istiyorlar.’’İyi ya da kötü bir haber gelsin ama bitsin bu çile’’der gibi hepsi .Koridorda bir abi var çömelmiş ve sırtını duvara yaslamış.Yanına gelip kaldırmaya çalışıyorlar ama ağabey yerinden kalkamıyor.Tam olarak ne olup bitiyor göremiyorum ama o abi heybetli görünüşüne ters gelecek biçimde haykırarak ağlıyor.Yanlarına doğru yaklaştığımda uzun boylu ağabeyin çenesinin titrediğini ve dişlerinin birbirine vururken ki seslerini duyuyorum.Yanına gelen gözlüklü ve sarışın kadın ‘her zaman seninleyim’ diyor ve sarılıyor.İnsanın içini burkan bir sahne..Sağdaki soldaki insanlara bakıyorum.Eliyle kafasını kapatmış 60’lı yaşlarda bir amcayı görüyorum.Amcanın yanında 25-30 yaşlarda bir kadın var yüzünü o kadar çok sıkmış ki elini yüzünden çekince yüzünün domates kırmızısına döndüğünü görüyorum.Herkes darmadağın…
Aklıma lise yıllarım geliyor.Ailemizin pek durumu yoktu.Babam bir inşaatta çalışıyordu.Cebimde 1-2 TL ile hayata tutunmaya çalışıyordum.Kütüphaneleri kovalıyordum.Rafları telaşla karıştırıyordum.O kadar telaşlıydım ki aradığım kitabı bulunca sevinçten hızla çekiyordum ve raftaki diğer kitapları aşağıdan toplamak zorunda kalıyordum.Genelde Yakup abim anlıyordu bu cebimde 2 TL ile hayata tutunmaya çalıştığımı ve elini birden cebime sokar ve daha itiraz etmeye fırsat bile bırakmadan sus işareti yapardı.Her zaman yapıyordu bunu elini cebime sokar ve beni 2 hafta geçindirecek miktarda para bırakırdı.
Donuyorum.Hastanenin bahçesindeyim belki bir ihtimal sigaranın ateşiyle ısınırım diye sigaramı yakıyorum.Abimin o son hali gözümden gitmiyor.Her yeri delik deşik yüzü mosmor olmuş.İçimi burkuyor.Nefes alamıyorum.Konuşamıyorum.Ama insan alışıyor hele ki hayat gibi bir zorluğa alıştıysa her şeye yavaş yavaş alışıyor.Hastanede daha fazla duramadım.Eve gittim.O can sıkıntısıyla üstümü değiştirmeden kendimi yatağa attım.Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu.Hazırlanıp işe gittim.Artık eski tempoma yavaştan dönüyordum.Tekstil müdürümüz Osman Bey’in getirdiği evraklara kendimi vermiştim.Esat abimle eşi Elif abla geldiler odama.İnsanın içini bir kuşku sarmıyor değil.Esat abim her şeye rağmen güler yüzünü esirgemiyordu kimseden.O da bunun özelliğiydi demek ki.Bir yıl olmamıştı daha evleneli Elif ablayla ikisi çok uyumlu olmuşlardı.İki neşeli insan yan yana.
Yine hastanenin bahçesinde tek başımayım.Babam geliyor aklıma.Beyaz saçlı ve beyaz sakallı sert duruşunun artında yatan o kibar ruh…Pek konuşmaz pek gülmez doğrudur ama güldü mü bütün dişlerini görürsünüzü konuştu mu soluksuz bir şekilde dinlersininiz.Gece hastanede dışarı çıkmak iyi geliyor yıkık bedenlere.Çayımı hastane kaldığım süre boyunca yüzüne iyice aşina olduğum mavi gözlü kantinci amcadan alıyorum.Tam çayımı elime alıp giderken arkadan seslendi.Dönüp baktığımda para üstünü unuttuğumu gözleriyle paraya bakarak gösterdi.Çayımı alıyorum ve dışarı çıkıyorum.En ıssız köşeye geçiyorum.Çay ısıtıyor bedenimi.Abimle olan o son gece aklıma geliyor.Aramıştı beni ‘Playstationu kur geliyorum’ demişti.Tek eğlencemiz zevkimiz playstationdu babam sevmezdi.Annem her zamanki gibi babam ne zaman kızsa babamı sustururdu.Annem her zaman kusurları örter ortalığısakinleştirirdi.
Yoğun bakım koridoru..Saatin 12:00 olmasını bekliyoruz.Çünkü o zaman hasta hakkında bilgi almak için girebiliyoruz içeri ve hastamızı görüyorduk.Bugün sıra bende dün annem girmişti.Bugün ben gireceğim.Güvenlik görevlisi geliyor.Çatık kaşlarıyla hastaların ismini okuyor ve hasta yakının imzasını alıp içeri girdiriyor.Ağlayanlar var.Dizine vuranlar var.Bir köşede teyzenin biri ağlamaktan kızarmış gözleriyle dua ediyor bütün inancıyla.Hastasının adını duyan büyük bir ümitle içeri giriyor.Hastasının iyileştiğini artık odaya çıkabileceğini duyan bir grup var.Hepsi birbirine sarılıyor.Biz bekliyoruz o odadan çıkacak bir haberi biraz hüzün biraz umut karışık bekliyoruz.Abimin ismi söyleniyor.Ümitle içeri giriyorum ama abim eski abim değil erimiş tükenmiş.
Merve ablam arıyor.Telefonun ekranında ablamın aradığını duyunca içime bir korku geliyor abimden dolayı.’’Biz buradayız sen işe git’’ dedi.Genelde erkenden kalkar önce hastaneye uğrarım.Merve ablam dün çok yorulduğumu görmüş ve erkenden gelip hastanedeki işleri halletmiş.Merve ablam hep böyledir birden gelir beni rahatlatırdı.Ablamın bu lafından sonra biraz daha uyudum.Daha sonra alarmın o gıcık verici sesiyle uyanıp işe gittim.İşe gittiğim an herkesin bana baktığını hissettim.Bir tespih şıkırtısı beynimi parçaladı.Ayrıntılara yöneliyordu beynim.Bir dosyanın sayfalarının çevrilirken ki sesi beynim inanamadığım derecede ayrıntılara boğuldu.Tam o arada iş arkadaşım Cemal’i gördüm.Onu görmem biraz olsun ayrıntılara boğulmamdan kurtardı beni.Elinde dosyalarla bir yere koşuşturan çalışanları görüyordum.Boş boş bakıyordum insanlara.İçlerinden geçmiş olsun dileklerini iletenler vardı kuru bir teşekkürle yolluyordum hepsini.Kimsenin soru sormasını istemiyordum.Daha sonra Cemalle oturup hasbihal ettik.
Hastane bugün biraz daha kalabalıktı.Zehra ablam benden önce gelmişti hastaneye.Beni her zaman takip eden gizli bir şekilde yardım eden Zehra ablam…Ortalıkta bir değişikliğin olduğunu hissettim.Zehra ablamın yanına doğru gittim.Yüzüne renk gelmişti biraz.Abimin durumunda iyiye gitme görülmüş.Ama hemen sevinmemek lazımmış.Merve ablam yine her zamanki gibi bir köşede yaşıyordu mutluluğunu.Ela gözlü Merve ablam…O kadar sakin bir insandı ki bir kameraman gibiydi desem tam yerine otururdu.Her şeyi uzaktan izlerdi.Müdahale etmezdi.
Abimin durumunun biraz da olsa iyiye gitmesi hepimizin yüzüne renk kattı.Artık dosyalarımı almak için o kahverengi çantamı daha mutlu bir şekilde alıyordum elime.İçinden çıkardığım dosyaları daha mutlu bir şekilde inceliyordum.Doktor umudun olduğunu söyledi.Bu haber beni mutlu etmeye yeterliydi.Belki yine her zamanki gibi playstationu açıp Yakup Abim ve Esat abimle birlikte oyunlar oynayacaktık.Yakup abim yine kalkıp ben bir daha sizle oynamam diyecek ve yarım saat geçmeden elimden playstationun kolunun alacaktı.Babam gelip gözünüze yazık diyip yan odaya geçip üzerinde cami işlemeli seccadesini her zamanki dolaptan alıp namaz kılacaktı.Hira gelecekti belki.Bizim küçük arkadaşımız daha 2 yaşında ama bizim arkadaşımızdı.Komşumuzun kızı küçük Hira ve tabiî ki Hira’yı tanıtırken şişko yanaklarından bahsetmezsek olmaz.Hira babamı namaz kılarken görünce babamın sırtına asılır ve bırakmazdı.Yakup abim almaya çalışırdı Hira’yı ama Hira Hanım vazgeçmezdi.Birden bu anlar zihnimde canlandı.Hatta Osman’ın bana seslenişlerini bile duymamışım.Osman ‘Hadi geç kalacağız sesleniyorum sesleniyorum duymuyorsun’ diye sitemlerini sürdürdü.Osman’ın peşinden gidiyordum ki o arada Yaşının daha genç olmasına rağmen saçları beyazlayan idarecilerimizden biri yanıma geldi.Konuşurken her zaman diliyle dudağını ıslatırdı ve kaşını yukarı kaldırma tiki vardı.Yine bu hareketleriyle geldi yanıma ve abimin durumunu sordu.Daha sonra bir türlü yanıma gelemediğini burada da karşılaşamadığımızdan bahsetti.Geçmiş olsun dileklerini tekrardan sundu ve gitti.Osman’la gittiğimiz toplantı bitince Zehra ablamı okulda ziyaret etme fikri canlandı kafamdaç Zehra ablamın öğretmenlik yaptığı okula gittim.Her zamanki gibi odası tıklım tıklımdı.Öğrenciler ve veliler odayı doldurmuştu.Ablam sıradan bir öğretmen değildi.Öğrencileriyle birlikte çay içerdi,voleybol oynardı.Ablamla biraz sohbet ettim.Ailecek yüzümüzdeki umut ışığı okunuyordu.Ablamla sohbet ettikten sonra arkadaşlarla kurduğumuz sanat evine gittim.Her yerinde Cemal Süreya’nın,Atilla İlhan’ın,Cahit Zarifoğlu’nun resimlerinin asılı olduğu odama gidince içeride beni bekleyen kuzenlerim Meral ablam ve Halil’i gördüm.Meral ablam…Kendisini öz ablamdan farklı görmezdim.Çok eğlenceli ve neşeliydi.Bir arkadaş gibi konuşurdu senle ve en önemlisi samimiydi.Halil’e gelince Halil’le birlikte büyümüştük.Çocukluğumuzda çok yaramazlık yapıp dayak yediğimiz zamanlar geldi aklıma.Dayak yediğimiz zamanları anlatıp biraz da olsa neşelenmeye çalıştık.Yaklaşık iki saat boyunca çay içip sohbet ettik.Onlar gittikten sonra bu sefer Osman Abi geldi.Kalın çerçeveli gözlüğü gözünden her zaman düşer ve o her zaman o gözlüğünu işaret parmağıyla ittirirdi.Simsiyah saçı ve sakalı vardı.Sakalının her zaman okşardı.Konuşurken o zeytin karası gözlerini sana diker ve hal hatır sorardı.Bugün yine geldi.Sanat evinin o sıcakkanlı çaycısı ‘Osman Abi’ abimin durumunu sordu..
Çocukluğum geliyor aklıma.Apartmanımızın alt katında toplantı odası vardı.İsminin toplantı odası olduğuna bakmayın biz orayı oyun odası yapmıştık.Apartmanımızın görevlisi Ali Abi orayı kullanmamıza her zaman kızardı.Biz de her zaman kullanırdık.Ali Abi bize kızardı ama kızdığı kadar da severdi.Apartmanın giriş tarafında top oynamak yasaktı.Top giriş kapının camını kırar diye Ali Abi yasaklamıştı orda top oynamayı.Biz Ali Abiyi dinlemez her zaman oynardık.Ali Abi top oynadığımızı gördü mü topu yakalar ve cebindeki siyah bıçakla topumuzu patlatırdı.Eğer topu yakalarsak koşa,koşa gider Ali Abiden kaçırırdık topu.Mustafa,Mehmet Can,Mert Can,Muhammet,Kağan ayrılmaz bir bütündük hepimiz.Belki oturduğumuz semt çok elit bir semtti ama biz hala bisiklet sürer mahalle maçları yapardık.Maçtan çıktıktan sonra kırmızı halılı toplantı odasına giderdik.Orda da küçük topumuzla maç yapardık.
Yerlerde ağaçtan dökülmüş yapraklar vardı.Üstüne basıldığı için parçalanmış ve örselenmişti.Yağmurun yağmasıyla birlikte ıslanmıştı.Arkadaşlarla birlikte yürüyorduk tütün tabakamı çıkartıp içinden önceden sarmış olduğum tütünü çıkartıp yaktım.Yağmur hafiften yağıyordu.Okuldan yeni çıkmıştık.Lise son sınıf öğrencisiydim o zamanlar.Üniversiteye hazırlanıyordum.Şiir yarışmasında 2. Olmuştum eve giderken onun mutluluğu sarmıştı her tarafımı.Ailedeki herkes aramış tebrik etmişti.Eve gidince güzel bir ortamın karşılayacağını düşünüyordum.Eve gittiğimde babam beni çağırdı gel oğlum dedi ve gittim.Elini öptüm o da beni öptü.Babamın öpmesiyle kalp atışlarım hızlandı.Babamı mutlu görmek beni çok ama çok mutlu etti.Babamın beni öpmesi organlarımın işleyişini değiştirdi.En son ne zaman öpmüştü babam beni? Genelde bizim buralarda oğlan çocuğuyla baba arasında bir mesafe olurdu.Bu mesafe kısa bir sürelik de olsa babamın beni tebrik etmesiyle kapandı.Yarışmada 2. Olup yarım altın almak değil de babamın beni öpmesi beni daha çok mutlu etti.
Gençliğimde adını ‘Orta Park’ koyduğumuz bir park vardı ve hep oradaydık.Neden orta park dediğimiz hakkında bir fikrimiz yoktu.Ama orta parktı işte orası.Bir gün Muhammet staj için Antalya’ya gitti.Hepimize bir hüzün çökmüştü.Mustafa her zamanki gibi içine attı.Kimseye bir şey demedi.Kağan bir şeyi içine atamazdı çünkü bilirdi ki içine atarsa şiddetli bir patlama meydana gelecekti.Onun için Muhammet’in gitmesinden duyduğu hüznü her zaman dile getirdi.
Muhammed 4.5 ay sonra geldi.Annesi gile sürpriz yaptı.3 gün önceden geldi.Mehmet Can o masayı yiyeceklerle içeceklerle donattı.O gün öyle sevinç koktuğuna bakmayın.O masa genelde hüzün kokar.Hep bir masamız vardır her zaman oraya geçer otururuz.
Bir gün Yakup ağabeyim geldi.Oturdu yanımıza.Zeytin gibi siyah gözlü ağabeyim biraz nasihat verdi bize.O gün abimin gelip bize nasihat vermesini beni ayrı bir havaya soktu.Abim var ve abim arkadaşlarıma da ağabeylik yapıyor.İşte bu duygu bana bir ömür boyu yeterdi.
İbrahim…Lise arkadaşımdı İbrahim.Bir gün ani bir hastalık geçirmişti.O zamanlar lise 2. Sınıftaydık.Mide kanaması dedi doktorlar.Hızlı kalp çarpıntısı oluyordu.En son çıkartmaya başladı yediği içtiği şeyleri.Son günlerde İbrahim’in yüzü sapsarı olmuştu.Ani bir şekilde hastaneye kaldırıldığını duymuştum.O zamanlar kuzenlerle bir meclisteydik.Haber alır almaz koştum gittim hastaneye.İbrahim iyi gözüküyordu.Yüzünde birkaç parça durgunluk vardı yine.Ailesi okula gitmemi ciddi bir şeyi olmadığını söylediler.Gitmemekte direndim.Çok zorladılar ama ben kararlıydım.Daha sonra yeni gelen doktor İbrahim’i çıkartacağız dedi.Annesi ve babası tamam dediler sen çıkart biz diğer doktorla görüşeceğiz.O an ben İbrahim’i götürdüm lakin İbrahim’de güç kuvvet yoktu.Lavaboya girmek istediğini söyledi.Koşarak tekerlekli sandalyeyi aldım.Geldiğimde ise belini duvara yaslamış beni bekliyordu.İnsan bazı anlarda kör oluyor.Orda tekrar doktor çağırmak varken tekerlekli sandalyeye koydum gittim.Ailesi arkadan yavaş yavaş geliyordu.Yaşlıydı annesiyle babası kimi kimsesi yoktu İbrahim’in.İbrahim’i tekerlekli sandalyeye koyup sürerken birde düşeceğini söyledi.İnsan oturduğu yerde düşeceğini nasıl anlar.Anlayamadım ben de.Birden bir haykırma sesi duydum.’Oy’ ama nasıl bir oy demektir o annesi hemen ona sarıldı.Hemşireler vardı sağda solda onlar tam müdahale etmeye kalkıştılar.Ben çok hızlı bir şekilde doktorların oraya gittim ve haykırarak ‘‘İbrahim’e bir şey oldu’’ dedim.Kısa boylu bir doktor o anda tam eline eldiven giyiyordu.Benim haykırışıma döndü ve hemen koşarak o kalabalığın oraya gitti.İbrahimin gözleri yukarıya doğru kaymıştı.Bilinci kapalıydı İbrahim’in.O an en yakın yere çöktüm ve haykırarak ağladım.Bu hastane koridorlarını adım gibi biliyorum.
Yine ağabeyimin yanımdayım.Bu sefer babamlayız.Babam elindeki tesbihini çekiyor ve dudakları kımıldıyor.Dua ediyor.Gözleri her zamanki gibi uzaklara bakıyor.O sırada annem her zamanki sevecen edasıyla yanıma geliyor.Yemek yiyip yemediğimi soruyor.Tam yemediğim diyecekken Esat abim ve eşi Elif abla geliyor.Ellerinde yemek poşetleri var.Esat abim yürürken sağa sola bakarak yürür.Hiçbir zaman önüne bakarak yürüdüğünü görmedim.Yine aynı şekilde yürüyor tam kapıya çarpacakken son anda kurtarıyor kendini.
Esat abim…Her zaman yanımdaydı.Başım dertte olduğunda direkt onu ararım.Hemen bana tavsiye verir.Baktı olmuyor direkt yanıma gelirdi.İyi ki varsın abi iyi ki
Yakup abimin yoğun bakımdan çıktığı haberini aldım.Yoğun bakımdan çıkıp morga girmişti.İşte o gün işteydim.Yakup abimin durumunun iyiye gittiği haberleri aldığım için rahat,rahat işlerimle ilgileniyordum.Haberi aldığım an ağlayamadım bile donup kaldım.Bir an her şey herkes gözümün önümden hızlı,hızlı geçti.Sanki o an orda değildim bir televizyon ekranından izliyordum.Kendimi ve etrafımdakileri.
O morg koridoru..
Allah’ım kimseye yaşatma o acıyı.Ağıtlar yükseliyor içerden kolumdan tutan birileri var.Büyük ihtimal akrabalardan biridir tutan beni hatırlayamıyorum.Zar zor beni morga götürdüler Yakup abimin o cansız bedenini görmek beni yıktı.Daha sonrasını hatırlamıyorum.Gözümü açtığımda bir hastane odasındaydım.Yaklaşık 2 saattir baygın olduğumu söylediler.Daha sonra çıktığımda ise daha defnedilmediğini söylediler.Eğer kendimi iyi hissetmiyorsam yarın defnedeceklerini söylediler.Kabul etmedim.Hemen defin işlemlerinin başlamasını söyledim.İkindi namazında kaldırılacaktı cenazeçCenaze namazını kıldığımızda aklımdan çocukluk anılarım bir bir canlandı.Mezara gittiğimizde zar zor elime küreği alıp ben de bir toprak attım sonra kürek elimden düştü.Taşıyacak gücüm yoktu zaten kendimi bile taşıyamıyordum.Sık,sık düşme tehlikesi geçiriyordum.Yürüyemiyordum ve yüzümün sağ kısmı uyuşuktu.Kafamın arka kısmında yayılan bir ağrı vardı.Tekrar ediyorum.Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın.
Artık Yakup ağabeyim yoktu.Ömer dayım geldi sarıldı.’Hayatın acı yüzü’ dedi.Abim gideli 24 saat olmamıştı ve ben hayatın bu yüzünü hiç beğenmemiştim.Hayatın bir diğer yüzü de bu değil miydi? Umut verir sonra o umudu başımıza yıkar…Galiba o koridorları benim başıma yıktı hayat..
"Celaleddin Cihat"
