Sarı

 


Sarı... Yani bizim Muhammet, Antalya'ya gidiyordu. Orada staj görecekmiş. Sarı'nın gitmesine bir ay kalmıştı, hepimize bir hüzün çökmüştü. Hepimiz hüznümüzü döktüğümüz 'Orta Park' adını verdiğimiz parkta oturur dertleşirdik. Muhammet'in gidecek olması son zamanlarda bizi daha çok bir araya getirmeye başlamıştı o parkta.

Muhammet her zaman gülüşüyle yanımıza gelirdi. Gülünce de gözleri kısılırdı.Hep bu yönüyle aklımda kalmış. Yanımıza geldiğinde ilk önce sert bir oturuş yapardı masaya. Ama bu aralar her oturduğunda Antalya'ya gitmeye ne kadar zamanı kaldığını hesaplardı. Bir gidince Muhammet, dört ay olmayacaktı aramızda. Hepimiz o gitmeden Muhammet'le daha fazla zaman geçirme telaşındaydık.

O gün geldiğinde Muhammet çantasını toplamış bizimkilerle vedalaşıyordu. Sarıldım Sarı'ya ve ağlamamak için kendimi zor tuttum oysa ki daha duygusal anlar yaşayacakmışım da haberim yokmuş. Tam o anda otogara birlikte gitme teklifi aldım ve kabul ettim.

Elimde Muhammet'in çantası otogarda otobüs bekliyorduk. Otobüs geldiğinde Ebru'nun,Enes Ağabeyin,Ali Ağabeyin,Fatma Abla'nın gözlerinde telaş okunuyordu. Bense ne yapacağımı bilmiyordum.Muhammet bana sarıldı, gözlerim yine doldu.Muhammet güldü.Gözleri kısılarak güldü ve otobüse atlayıp Antalya'ya doğru gitti. 

Yıllar yılı mahallede doğmuş, mahallede büyümüş, mahallede okumuş bizlerin arasından ilk defa biri ayrıldı. Gerçek hayat başlıyordu. İlk defa ayrı düştük ve bu son olmayacaktı. Sonra bir diğeri, bir diğeri, bir başkası, belki bir gün sevdiğimiz kızlar ve bir gün belki ben. Sonra bakmışsın mahalle ıssız, park boş kalmış veya yeni gençler almış yerimizi. Sevdiğimiz kızı görmek için altında bekleştiğimiz balkonlar kentsel dönüşüme gitmiş. Biz almış yürümüşüz, geri dönüp bakmış "Hey gidi!" demişiz. 

"Celaleddin Cihat"
"Enes Özen"