Boş Kağıt Rahatsızlığı

 


 "O adam sürekli orada duruyordu ve beni rahatsız ediyordu." diyor Petros Markaris. Bahsettiği kişi Türk okurların pek tanımadığı ama tanıyanların çok iyi bildiği  efsane karakter Komiser Haritos. 

 Yazmak eylemiyle uğraşanların çokça yaşadığı bir durumdan bahsediyor aslında tam olarak burada. 

 Beyaz bir kağıdın başına elinizde kaleminizle masaya oturdunuz, işte sizi siz yapacak olan o mükemmel metne başlıyorsunuz. Fakat o da ne? Kalem dahi oynatamıyorsunuz. Dakikalarca boş sayfayla bakışmanın akabinde bu iş için yaratılmadığınızı düşünerek yatağa uzanıyordunuz ve umarsızca reels izlemeye başlıyorsunuz. 

 Esas olan şudur gerçekten yazılacak bir hikaye yazarını rahatsız eder, uykularınızı kaçırır, rüyalarınıza bile girebilir. Devamlı olarak sizi vicdan azabına sokar. Kafanızda sahneler belirip durur. Sanki karakterler gelip sizden neden hala yazmadığınıza dair hesap sorar. Bu edebiyatın büyüsüdür. 

 Yazmaya karar verdiğinizde kağıdın başına oturduğunuz an sanki bir el size bütün olan biteni yazdırır. 

 Metnin gidişatına dair yaptığınız hamleler zaman zaman boşa düşer çünkü yazının kendi kaderi vardır. Planladığınızdan çok farklı ilerleyip çok farklı sonla bitebilir. En sevdiğiniz karakteri istemeden öldürebilirsiniz, metin öyle bir noktaya gelmiştir ki artık geri dönüşü yoktur. Çabalamak metni güdük ve oynanmış, olağan akışta seyretmeyen bir metne çevirir. 

 Peki bir metin bu hale nasıl gelir? Bu da bir başka yazının konusu.  Nasıl olurda bir metin sizi rahatsız etmeye başlar?

Meçhulden Mektuplar II.

"Enes Öz."