Lodos Oteli
Tıklım tıklım dolu olan o otobüsteki onlarca farklı simadan kaçını tanıyorsunuz ? Kaçının hikayesini biliyorsunuz. Onlar sizin için birer varlıktan bir başkası değil. Ofisinizdeki bir kupadan farksızlar. Ama onlarında tıpkı sizinkiler gibi dostları,hayal kırıklıkları,sevinçleri,düşmanları,beklentileri var. Ama siz bunu bilmiyorsunuz. Ama endişelenmeyin onlarda bunu bilmiyor. Belkide farkında bile değilizdir. Ben buna boş otobüs şeması adını verdim. Yani aslında tıklım tıklım dolu olan o otobüste kulaklıklarınızda Müslüm Gürses çalarken telefonunuzda Subway Surfers oynarken kısacası kendinizle meşgulken,yanlızken aslında o otobüs boştur.
Sabahları erken uyanır hemen duş alırım. Ardından kendime hoş bi kahvaltı hazırlarım. Elbette buna pek fazla zamanım olmuyor. Bilirsiniz bazen yataktan kalkmak zor gelir daha fazla uyumak için bütün mal varlığınızı feda etmek istersiniz. İşte öyle olduğu zaman kahvaltımı yapamadan evden çıkmak zorunda kalıyorum. Yo yo hayalinizde öyle kaslı yakışıklı beyaz yaka bir iş adamı canlanmasın. Benim işim pekte öyle havalı gözükmez. Ama iyidir çok severim ben işimi. Eminim ne olduğunu merak ettiniz. Durun durun sıra ona da gelecek.
Birde sevdiğim kız var. Adı Ebru. Ama o benim onu sevdiğimi bilmiyor. Aynı yerde çalışıyoruz. İyi de anlaşıyoruz bakmayın onunda bende gönlü var gibi naz ediyor herhalde. Biliyormusunuz onu ilk gördüğümde nedense çok heycanlanmıştım. Ve neden sonra pişman olacağım zaten o da herkes gibidir demiş soğmuştum. Şey ben herzaman o mükkemel insanı bekleyen tiplerden oldum. O birgün gelecek ve çok mutlu olacağız diye düşünüp durdum. Bazen yanlış insanları o sandım. Yıkıldım parçalandım neden sonra anladım ki benim mükemmel insanım beni üzemez yapamazdı. Nefret duydum. İstemedim kimseleri uzun süre. Ebru ile karşılaştığım an işte yine o düşünceler içerisinde boğulduğum anlardan biriydi. Ebru frklı bir ateş frklı bir heyecan uyandırmıştı içimde. Fazla hayalperest olmak istemedim. Dedim ki hayır Erkan, Ebru da diğerleri gibi her sakallıyı deden zannetme. Ebuyuda o sanma sonra canın yandığında ah vah edip durma !
Ama ne derler gönül ferman dinlemiyor. İçten içe bağlandım ben bu kıza. Gel zaman git zaman birçok anımız oldu beraber. Ama bir türlü ya o değilse korkusu gitmedi içimden. Ebru eğer beni seviyorsa gerçekten ona açılmamı bekliyor olabilir. Veya hiç öyle bir düşüncesi yok benim temiz bir insan olduğumu bildiği için böyle yakın davranıyor.
Konu uzadı mı sanki ? Evet toplayayım izin verin.
Biliyormusunuz işe giderken daima yürürüm. Evet yürürüm,çünkü ben yürümenin gücüne inanıyorum. Eğer oturarak seyehat eden varıklar olsaydık Tanrı ayaklarımızı yaratmazdı! İşte ben böyle düşünürüm. Her sabah küçük minicik evimden çıkar ağaçlarla ve tıpkı benimkine benzeyen küçük evlerle dolu sokakta ağır adımlarla yürürüm. Yolda gördüğüm tanıdıklarlla selamlaşmayı ihmal etmem. Çünkü bilirim eğer ihmal edersem bana küserler. Küserlerse hiç iyi olmaz dillerinden düşmeyiz alimallah.
Gelelim nerede çalıştığıma. Ben sahilin hemen yukarısındaki otelde çalışıyorum. Durun durun Anayurt Otelindeki Zebercet değilim ben. Öyle birilerini asıp kesmem. İşinde gücünde adamımdır. Minimalist bi yaşamım var. Bu otel birkaç yıldır burada bende öyle. Daha önce bi şarap mahzeninde bekçilik yapıyordum. Kokuya dayanmak ne mümkün efendim sabaha kadar içmeden sarhoş olurdum yeminle. Bana göre değildi vesselam. Sonra geldim işte buralara. Lodos Oteli. Adı pek hoştur otelimizin. Patronun kızı koydu bu adı. Coğrafya okuyordu ama ne iş bulabildi ne atandı arada sırada gelir otelin barında müşretilere mojito,long ısland kokteyli filan hazırlar. Baya beceriklidir ha. Çokta güzel bir kızdır. Saçları rasta. Bir kısmı sarı bir kısmı pembe mor filan. Yüzünde piercingler var. Enterasan bir kız ama severim ben böyle insanları kendi imajları kişilikleri olan,toplumdan olmayan. Birçok kimse sevmez hatta karşı çıkarlar. Onlara ne canım bıraksan herkesi kendilerinin keyflerince yaşamasını ister herkese karışırlar... Hele bizim patron kızını ilk defa böyle gördüğünde az daha ıslak odunla dövecekti zavallı Esini. Bizim patron iyi hoş adamdır ama pek yobazdır. Kitap okumaz,film seyretmez. Paralı adamdır ama pekte cimridir iki kuruş fazla vermemek için heryerden kısmaya çalışır. Bi insanın önce gözü doymalı efendim gözü.
Bugün harika birgün yine küçük evimden çıkıp yürüyerek otele geldim. Lobide durmayı pek sevmem. Zaten müşterilerde gelmeden telefon eder telefon sesine giderim. Onun haricinde kapının hemen yanındaki barın önüne bir sandalye atarım. Akşama kadar orada demlenirim. Arada Esinle sohbet ederim. Bana bilmediğim garip şeyler anlatır durur. Çokşey bilir Esin,bana kalırsa barda mojito yapmaktan daha önemli işlerin adamı olmalıydı. Ne bileyim bi şirkete Ceo felan.
Yine sandalyeme kuruldum tabi. Yanlız Esini göremedim. Bar boştu. Biraz etrafa bakındım ama nafile. Herhalde yüzmeye gitmiştir diye düşündüm. Deniz tam karşımızda olabildiğince uzanıyor. Size sorarım bu uçsuz bucaksız denizler nereye gider. Dahası kim doldurmuştur bu denizleri. Bu kadar su bu gezegene nereden gelmiştir. Bu tuzlu suyu kimsede içemez öyleyse neden buradadır. Esin bunları bana çokkez anlattı. Ama hayır efendim hayır patron ne kadar yobazsa bende bu konuda o kadar yobazım. Kim bu denizin sahibi niye bırakıp gitmiş dolduruğu bu kadar suyu. Bilirmisiniz dünyanın 4 te 3 ü su derler. Ve bazı insanlar dünyanın biz insanlara ait olduğunu idda bile eder. Şaka mı bu ? Gerçekten buna inanan var mı ? 4 te 3 su, 4 te 1 i ise karalardan oluşuyor bu gezegenin. 4 te 3 lük kısmında balıklar yaşar geri kalan 4 te 1 lik kısmını biz insanlar,kuşlar,sürüngenler,böcekler,diğer memeliler paylaşıyoruz. Bana kalırsa dünya balıkların. Biz onların gezegenine misafir olarak gelmiş ama bi türlü kalkmak bilmeyen uyuz konuklarız. Üstelik yavaş yavaş evlerini sahiplenmeye çalışıyoruz. Gölleri,dereleri kurutuyoruz. Oralarda da karalar yaratıyoruz ki daha çok yaşam alanımız olsun. Hoş ! Koca gezegene sığamadık efendi.
Elime ıslak birşeyler dokunuyor. Hemen olduğum yerde doğrulup şapkamı hafif yukarı kaldırıp baktım.
Kim bu dersiniz. Dostum Yolbars! İsmi pek muazzam Aymatovun bir kitabında görmüştüm bu ismi. Uzun bir çöl yolCuğu boyunca sahibinin peşşini bırakmayan bir köpeğin adı. Yolbars otelimizin şirin köpeği. Genç bir golden rotwiver.
Yolbars'ın aramıza katıldığı gün pekte iç açıcı birgün değildi. O gün olabildiğine yağmur yağıyordu. Fırtına kopmuştu gök delinmişti sanki. Kafamızın üstündeki çatı heran uçup gidebilirdi. Otel müşterileride bizde yazın ortasında bastıran bu fırtına konusunda şaşkındık. Müşteriler dediğime bakmayın hepi topu 3 oda doluydu. İkisinde aile kalıyordu. Odanın biri ise alınmıştı fakat alan kişi 2 gündür odaya uğramıyordu. İyiki ücreti girişte peşin ödemişti. Yemek saatinden sonra kimse odasına çıkmak istemedi. Yemek salonunda ben iki aile,patron ve ben oturuyorduk. Esin o ara aramızda değildi. Bi iş için başka bi şehre gitmesi gerekiyordu. Bu iki aileden birisi Erzurumdan geliyordu. Adam söylediğine göre yıllardır orada emniyet müdürlüğü yapmıştı. Ailesi ve çocukları uzun süredir bir tatil istiyordu ve onlara süpriz yapmak için buraya gelmişleri. Adamın adı Vedat'tı. O günden sonra 2 defa daha oteli ziyarete gelmişlerdi. Vedat müdür çok iyi bir insandı. Etliye sütlüye karışmaz tatilini yapar giderdi. Ah keşke dilim tutulaydıda Vedat müdüre o lafları etmeseydim. Kızmayın canım nereden bilebilirim ben. Arada sırada fevri davranmak benimde hakkım değil mi? Bitanecik sevdiğim Ebru yemekten sonra bulaşıkları yıkamaya koyulmuştu. İşleri henüz bitmiş olacakki içeri geçip ben ve Vedat müdürün oturduğu masaya yaklaştı bi sandalyede kendine çekti ve sohbetimize katıldı. Vedat müdür sanki masaya kırkyıllık dostu gelmiş gibi pozitif ve sıcak karşıladı onu. Güzel sohbetimiz birsüre daha devam etti ardından Ebru içecek birşeyler getirmek için içeri geçti. Vedat müdürün Ebruya garip bakışları gözlerimden kaçmadı hani. Ama tabi bunun atında garip gurup şeyler arayacak paranoyak herifin teki değilim ben. Bi süre beraber sohbet ettikten sonra elinden asla bırakmadığı yelpazesi ile patron geliverdi içeriye. Eğer onu tanımayan biri olsaydınız üzerindeki su damlacıklarının yağmur damlası olduğunu zannederdiniz. Ama hayır bu adam böyle bir havvada dahi ölümüne terleyen birisi. Aramızda bir espirimiz bile vardır "annesi iyi tuzlamış" deriz. Ne alaka bilmem. Beni çağırdı kayıt defterinin düzenlenmesini istedi. Zaten uzun süredir geçiktiriyordum bu işi. Dünyanın en gereksiz işi olabilir. Ebru ve Vedat müdürü yemekhanede bırakıp lobiye gittim ben içeriye geçerken onlar sohbetlerine kaldığı yerden devam ediyorlardı. Vedat müdür eline pamuk şeker verilmiş bir çocukcasına heycanlı heycanlı birşeyler anlatıyordu. İşleri halletmeye koyuldum. Bir süre sonra Hemen önümde duran koridordan bir kapı tıkırtısı duydum Vedat müdürün karısı Şükriye hanım kapının önüne çıkıp etrafa bakınıp içeri girdi. Nerede bu çocuk diye sayıklar gibiydi. Bu sırada fırtına da tüm hızıyla kopmaya devam ediyordu. Yağmur damlalarının hemen yanımdaki pencereye vuran sesleri eşliğinde hesap işini bitirip yemekhaneye gittiğimde Vedat müdür ve Ebrunun hala muhabbette olduğunu gördüm. Nereden baksanız bir buçuk saat geçmişti ne konuşuyorlardı hala bunlar. İçten içe Ebruyu kıskanıyordum. Derken otelin kapısının açıldığını işittim. Lobiye doğru ilerledim. İçeriye sırılsıklam olmuş üstü ve bavuluyla bir adam girdi. Gözlüklü,sarışın,seyrek saçlı zayıf ve çelimiz bir adamdı. Sanırım bir öğretmen felan olmalıydı. Görüntüsü bu yöndeydi. Bu fırtınada nerden çıktığını soracaktım ki uçağının rötar yaptığını anlattı. Hemen girişini yaptım. Bu sırada o ana kadar dikkat etmediğim bir ayrıntıyı fark ettim. Adamın kucağında bir köpek vardı. Sanırım biraz ters bakmış olacağım adamcağız hemen "sorun olmaz ya?" diyiverdi bana. "Köpekleri severiz merak etmeyin bay ?" diye sordum. "Emre" dedi adam adı Emreydi demek. "Pekala Emre bey 6 numaralı oda sizin. Açsanız eğer size yiyecek birşeyler ikram edebilirim Lodos Oteline hoşgeldiniz." diyerek Emreyi odasına geçirdim. Sırılsıklam olmuş adamcağıza acımıştım. Daha sonra Vedat müdür yemekhaneden çıkageldi. "Görüyorsun ya Erkancım genç kızlar enerji dolular şu Ebru beni gençliğime götürdü vallahi" demesin mi? Nevrim döndü ama sakinliğimi korudum. "Anlamadım" dedim sakince. "Boşver sen boşver ben çıkıyorum hadi görüşürüz akşama" dedi. Kapıdan hızla çıkıverdi. Bu havada bu adam nereye gidiyordu delirmişmiydi acaba ? Acaba hasta felanmıydı karısına haber vermek gerekirmiydi. Yok canım koskoca emniyet müdürü adam deli mi olurmuş ? Hem şimdi kadına böyle sormakta ayıp kaçar. En iyisi boşvermek. Tekrar lobiye geçtim. Hemen önümde duran Tolstoyun Diriliş kitabını elime aldım. Sayfalar arasında kaybolmaya hazırlanıyordum zira yapacak başka bir iş yok gibiydi. Yemekhaneden bir hışımla fırladı Ebru. "Erkan patrona söylersin mutfakta malzeme bitmiş ben alışverişe çıkıyorum." dedi. Bu havada mı ? Dur biraz Vedat müdür ?. Durumu çaktırmamakta kararlıydım "Yeni bi adam geldi sanırım açtır sırılsıklam bi haldeydi. Ona yiyecek birşeyler hazırlada git." dedim. Pek isteksiz birşekilde olur anlamında başını sallayıp içeri geçti. Birşeyler için acelesi varmış gibi imajı vardı.
Ya düşündüğüm gibi birşy olduysa. Vedat müdür Ebru ile ? Aman Allahım ! Ama dur biraz ben kim oluyorumda gençliğinin bağrında güzel bi kıza karışabiliyorum. Sonuçta genç ve güzel ne isterse yapabilir hem olgun seviyorsa... Neler saçmalıyorum ben böyle. Vedat müdür yapmaz öyle şeyler. Hoş adamı tanımıyorum bile az önce hakkında deli olabileceğini dahi düşünüyordum. Kitabımı elimden sertçe bıraktım. Biraz sonra Ebru tekrar hızla yemehkaneden çıkıp "Yemek koydum oraya,şu yeni gelen adam elini biraz çabuk tutsun soğumasın çıkıyorum ben." dedi ve hızla çıktı. O sırad karşıki koridorda adamla yüzyüze geldiğimde Ebrunun adına ben utandım. Kusura bakmayın efendim biraz patavatsızdır diyip geçiştiriverdim işte. İçeri geçip yemekleri adama sunduğumda aklım hala Vedat müdürdeydi.
