Tepkisiz Hikmet
Hikmet’in bu derece suskunluğuna kimse anlam veremiyordu. Tüm arkadaşları onu görünce mutlu olurdu. Hikmet sahafa gelen arkadaşlarını tebessümle karşılar bir iki kelime edip başlardı tütün sarmaya sonraysa arkadaşlarına çay ikram ederdi. Hikmet pek tepki vermezdi olaylara az konuşur çok tütün içerdi. Ne kadar az konuşursa konuşsun arkadaşları yine de onun yanında keyif alırlardı. Sahafa gelip çay içmek,tütün içmek Hikmet’ten az da olsa bir iki kelime duymak ve Hikmet’in sesinden şiir dinlemek onlara iyi gelirdi.
Hikmet değişik bir insandı elini çok yıkardı. Arkadaşları
neden bu kadar çok yıkadın diye sorduğunda böyle daha rahat ettiğini söyleyip
konuyu kapatırdı. Arkadaşları Hikmet’in obsesif olduğunu düşünürlerdi. Hikmet
bu konunun bahsini açmayınca hiçbiri de bu konu hakkında soru sormazdı.
Hikmetin sahafı aynı zamanda kitap kafesi vardı bir dükkan
almıştı.Onun üst katını sahaf alt katını kitap kafe yapmıştı. Haftada bir gün
şiir gecesi yapar ayda bir de kitap tahlili yapardı. Şiir gecelerinde suskun
Hikmet birden açılır şiirleri okur ve şiir bittiğinde şiirler alakalı
düşüncesini söyler gelen misafirlerini de işin içine katardı. Hikmet aynı
zamanda tiyatro oyunculuğu yapıyordu. Dükkanın bodrumunda bir sahnesi vardı.
Ekibiyle olan toplantılar,çalışmalar ve provalar orda olurdu.
Altan yıllardan beri Hikmet’in en yakın arkadaşıydı. Sahafın
ve kitap kafenin ortağıydı. Evli olduğundan dolayı Hikmet gibi orda yattığı
günler ve Hikmet kadar oranın düzeniyle ilgilenemiyordu.Evliydi ve 2 çocuğu
vardı. İlk gençlik yıllarında Altan ve Hikmet memleketlerinde bir tiyatro
topluluğunda tanışmışlardı. Çok iyi anlaşmışlardı planlar yapmışlardı. Daha
sonra Altan atanmıştı. Ağrı’ya atanmıştı. Sosyal Bilgiler öğretmeni olarak
görev yapacaktı artık. Hem sevinip hem üzülmüşlerdi. Aramızda 1000 kilometre
olsa n’olur dostluğumuz bize yeter sıkıntı yok demişti Hikmet.Altan da ona
katılmıştı ve sarılıp vedalaşmışlardı Altan Ağrı yolcusuydu.
Altan’ın Ağrı’da geçen zamanlarında Hikmet ve Altan sosyal
medyadan görüşüyorlardı. Birbirlerini arıyorlardı. Hayallerini ve planlarını
anlatıyorlardı birbirlerine. Sanatla ilgilenmek istiyordu ikisi de. Uğraşları
tiyatro olsun edebiyat olsun istiyorlardı. Memleketleri taşra olunca tiyatrodan
yazarlıktan para kazanmak bir hayli güçtü. Bundan dolayı başka işler
arıyorlardı. Sanatın merkezi olan büyükşehirlere gitmek içinse bağlantı
kovalıyorlardı. Hikmet yaptığı çocuk oyunlarıyla harçlığını çıkarıyordu fakat
ev geçindirmeye yetecek bir parası yoktu. Bundan dolayı okulunu hemen bitirip
işe girmeyi hedefliyordu o zamanlar.
*
Altan sahafı açtığında Hikmet’i kanepede uyurken gördü.Yine
mi deyip Hikmet’e sinirlendi. Hikmet’i uyandırdı. Fakat Hikmet’in uykusu çok
ağırdı bir türlü uyanmıyordu. Kitap okurken uyuduğu anlaşılıyordu. Kitap
göğsünde duruyordu. Altan onu aldı ve masaya koydu. Hikmet uyanmıyordu bir sağa
bir sola dönüyor fakat uyanmıyordu. Altan da pes etti ve ortalığı düzenlemeye
başladı. Hikmet çoğu zaman evine gitmez dükkanda uyurdu. Yazmaya ve okumaya
kendisini öyle bir kaptırırdı ki eve gitmek istemezdi. Bir gün Altan
dayanamayıp sordu. Eve gitmeme sebebin buradaki ortamı çok sevmen mi yoksa evde
bunalman mı? Dedi.
Hikmet’se acı bir tebessüm etti ve sahafı çok seviyorum da
burada uyumamın bunla pek bir alakası yok ev beni boğuyor dedi. Altan da acı
bir gülüş attı.
*
Bir gün Hikmet uzun uzun düşüncelere dalmıştı. Yaşadıklarını
düşünüp pencereden kederli kederli dışarıyı seyretti. Neydi beni bu derece
suskunlaştıran ve neydi beni bu derece bunalıma sokan diye düşündü. Düşünceler
beynini kemirdi. Sahaftaydı hemen odasına geçti ve kendisine bir kahve yapmaya
koyuldu. Çok yorgundu yüzleşmesi gereken dertleri vardı. Bunu yapmadı onun
yerine kahve yapmayı daha mantıklı buldu. Hemen tütünü sardı kahvesini içerken
bir yandan da sarı tabakasından aldığı tütünü kağıdına koyup sarmaya başladı.
Dükkanı temizlemeye başladı. Kahvesini içtikten sonra rahatladı. Hemen çay
demlemeye başladı. Dükkanı açma saati yavaştan geliyordu. Elini yüzünü yıkamak
için lavaboya girdi ve yüzündeki kırışıkları ve yorgunluğu gördü.Aynaya uzun
uzun baktı. Aynaya bakarken acı bir gülüşle ortama yayılan kasveti dağıtmak
istedi. Elini yüzünü yıkadıktan sonra dükkanın kapısını açıp müşterilerini
beklemeye koyuldu. Fakat kafasındaki düşünceler geçmiyordu. O sırada Altan’ı
uzaktan gördü. Kulağında telefon hızlı adımlarla geliyordu. En iyisi dükkanı
Altan’a bırakıp biraz evde dinleneyim diye düşündü. Altan geldiğinde durumu
anlattı. Altan Hikmet’in halinde bir tuhaflık sezmişti. Bir sıkıntısı olup
olmadığını sordu. Hikmet bir tebessüm etti ve her şeyin yolunda olduğunu bugün
biraz dinlenmek istediğini söyledi ve yavaş adımlarla yolu izleye izleye evin
yolunu tuttu.
Yolda gezerken her şeyi bulanık görmeye
başlamıştı.Yollar,insanlar ve arabalar bulanıktı ve onu daha fazla rahatsız
eden aklına gelen kötü anlar sesli bir biçimde de onu rahatsız ediyordu.
Kulağında bu anların sesi vardı. Zar zor kendisini eve attı ve hemen lavaboya
koştu. Midesi bulanmıştı. Safra kusmaya başladı Hikmet. Aynaya baktı. Aynaya
baktığında gözünün kıpkırmızı olduğunu fark etti. Yüzünü yıkamaya çalıştı.
Yüzüne değen su onun irkilmesine sebep oldu. Tekrar kafasını kaldırdı ve aynaya
baktı. Bağırarak ağlamaya başladı. Lavaboda kendini yere bıraktı ve bağırarak
ağladı. Kendini bırakmıştı bağırarak uzun bir süre ağladı. Daha sonra ayağa
kalkmaya çalıştığında başının döndüğünü fark etti. Zar zor kendisini koltuğa
bıraktı. Hareketsiz biçimde gözünde anılar canlanmıştı. Kendisine defalarca
sorduğu soruyu tekrar sordu beni bu derece bunalıma sokan ne? Dedi. İşte
gözünde tekrar o anlar canlandı.
*
Ne yapacağını bilemedi. Okula başladığında kendini daha kötü
hissetti ortama bir türlü alışamadı. Ailesi ders çalışmadığı için o okulda
kalmasını bir ceza olarak görüyorlardı. Hikmet’in kötü olan ruh hali daha fazla
kötü oldu Hayır hayır hayır ben bunu istemiyorum diye kendisine defalarca
söyledi. Fakat Hikmet’i kimse duymadı. Çevresinden kimseye durumu açmadı ve
içinde yaşadı. Zaten durumunun ne olduğunu bilmiyordu. Daha da önemlisi
durumunun neden olduğunu bilmiyordu.
*
Hikmet kanepede uyuya kalmıştı. Uyandığında akşam olduğunu
fark etti. Eli hemen telefona gitti. Sekiz tane cevapsız aramanın olduğunu
gördü. Altan aramıştı ve Altan defalarca da mesaj atmıştı. Hemen Altan’ı aradı.
Altan telefonu neden açmadığını ve nerde olduğunu sordu. Altan eve geldiğini ve
kapıyı defalarca çaldığını söyledi. Hikmet büyük bir dikkatle Altan’ı dinledi.
Nasıl diye düşündü. Bu kadar ağır bir uykuya nasıl dalmıştı. Çok uykusunun
olduğunu evde dinlendiğini söyledi.Altan bir yere gitme yanına geliyorum dedi.
Altan geldiğinde Hikmet’in halini görünce çok şaşırmıştı.
Hikmet’in yüzü şişmiş ve gözleri kızarmıştı. Altan neler olduğunu bilmek
istediğini söyledi. Hikmet defalarca iyi olduğunu sadece gece hiç uyumadığı
için dengesinin bozulduğunu anlattı. Altan inanmasa da inanıyormuş gibi yaptı.
Altan ve Hikmet ilk tanıştığı zamanlar birbiriyle uzun uzun muhabbet ederler ve
muhabbete kendilerini o kadar kaptırırlardı ki sabah olduğunun farkına
varmazlardı. Altan dışarıdan bakıldığında çok soğuk ve çok ters birisi olarak
gözüküyordu. O yüzden Hikmet ilk başlarda Altan’la muhabbet kurmak istememişti.
Fakat sonra Altan ve Hikmet’in sohbetleri derinleşmişti. Sahaf açmaları onların
birinci hayallerinden birisiydi ve gerçekleştirmişlerdi.
*
Hikmet’in aklından çıkmayan bir geçmiş vardı. Daha çocukken
aklına gelen takıntılı düşünceler ilerleyen süreçte azalmaya başlasa da hala
can acıtan türdendi. Hikmet her daim aklından gelen düşüncelerden kurtulmak
için çeşitli yollara başvurmuştu. Kitap okuyarak aklındaki düşünceleri
susturmaya çalışıyordu. Fakat onlar çok güçlüydü. Rezil geçen Lise 1
yıllarından daha da rezil geçecek yıllar olduğunu bilmiyordu. Lise 1. sınıfı
bir şekilde atlatmıştı. Farklı bir okula nakil istemişti ve artık farklı bir okulda
okuyacaktı. Yeni okulundaki ilk günü Hikmet için enteresan anlardan birisiydi.
Abisi Erkan Hikmet’i okula götürmüştü. Kalabalık vardı yeni dönemin ilk
günüydü. Büyük bir rabarbanın içerisindeydi. Herkes arkadaşlarıyla konuşuyor,
öğretmenler kendi aralarında şakalaşıyorlardı. Okulun müdürüyse konuşma yapmaya
hazırlanıyordu. Mikrofona vurarak ses kontrolü yapıyordu. Hikmet’se yeni
okuluna ve yeni arkadaşlarına bakıyordu. Müdür konuşma yapmaya başladığı an
abisi Erkan Hikmet’e gitmesi gerektiğini söyledi. Hikmet anaokuluna yeni
başlayan çocuklar gibi abisinin gitmesini hiç istemiyordu. Bunu belli etmedi ve
abisini uğurladı. Abisi giderken arkasından ağlamaklı gözlerle abisine baktı.
Abisi bunu hissetmiş gibi arkasına döndü. Hikmet hemen kendini toparlayıp abisine
el salladı. Müdürün konuşmasına kulak verdi. Müdürün sözleri kulağına uğultulu
geliyordu. Ne dediğini doğru düzgün anlayamıyordu.
Müdür yeni gelen öğrencilerin ismini okuyup onları içeri
girmesini söylüyordu. Hikmet kendisinin isminin söylenmesini bekliyordu. İsmi
okunan hızlı adımlarla içeri doğru gidiyordu. Önemli bir şeye yetişecekmiş gibi
hızlı hızlı merdivenlerden çıkıyorlardı. Hikmet’in ismi okunduğunda Hikmet hiç
telaş yapmadan yavaş yavaş merdivenlere doğru ilerledi. Hiç hali yoktu ve
umursamaz bir edayla merdivenleri çıktı içeri girdi. İçerdeki öğretmen geçmesi
gereken sınıfı gösterdi. Hikmet sınıfa geçtiğinde sarışın bir öğretmenin gülen
yüzüyle karşılaştı. Hemen boş bulduğu bir yere geçti. Öğretmen ismini sordu ve
muhabbet etmek istedi. Hikmet kısa kısa cevaplarla muhabbeti bitirmeye çalıştı.
Yanındaki arkadaşına baktığında zoraki bir gülümsemeyle ona bir selam verdi.
Öğretmen sınıftakilerle muhabbet ediyordu. Hikmet ağlamak istiyordu. Öğretmenin
enerjisi çok yüksekti Hikmet’se bugün bitse de eve gidip uyusam diyordu.
*
Hikmet biraz kendini toparlamıştı. Sahafı açmaya gittiğinde
bu sefer kendisinden önce Altan’ın orda olduğunu gördü. Altan sandalyeye
oturmuş sigara içiyor bir yandan da bilgisayardan yazı yazıyordu. Hikmet’i
görünce Hikmet’in halinin daha iyi olduğunu görüp sevindi. Biraz muhabbet
ettikten sonra Altan çayın demlendiğini söyledi ve kalkıp çayları getirdi.
Çayları getirdiğinde Hikmet’in yüzündeki tebessümü gördü. Hikmet çay gelir
gelmez hemen tütünü sarmaya başladı. Altan kendi tabakasını çıkartıp o da tütün
sarmaya başladı tek kelime etmeden çaylarını tütün eşliğinde içtiler. Altan en
son dayanamadı ve Hikmet’in halindeki değişikliğin ne olduğunu anlamak için
sorulara geçti
-Bir sıkıntı yok değil mi?
-Nasıl yani?
-Nasıl yani deme görünüyor buradan Hikmet
-Bir sıkıntı yok çok uykusuzdum ondan oldu
-Yıllardır arkadaşınım herkes seni tepkisiz Hikmet olarak
bilir. Seni hiçbir zaman bu kapar tepkili görmedim
-Demek ki yanlış tanımışsın tepkilerim sadece bir şiirin en
vurucu yerinde çıkmıyormuş demek ki.
Bu son laf Altan’ı uzaklara daldırdı. Hikmet çevresi
tarafından tepkisiz Hikmet olarak bilinirdi. Arkadaşları tepkileri sadece bir
şiirin en vurucu yerinde tepkilerinin çıktığını söylerlerdi. Bu sefer farklı
bir olay oldu. Hikmet şiir okumuyorken tepkilerini gösterdi. Altan ne kadar
ısrar etse de derdini söylemedi.
Öğretmenin enerjisi her ne kadar yüksekse Hikmet’in enerjisi
o kadar düşüktü. İçini anlamsız bir korku sarmıştı. O günü zar zor bitirmişti.
Okulun servisine bindiğindeyse yer kalmadığını gördü. Ne yapacağını şaşırdı
zaten topluluk içinde rahat edemezdi. Yer kalmamıştı ayakta gidecekti. Herkes
bana bakıyor. Herkes bana gülüyor hissi her tarafını sarmıştı. Servisteki
öğrenciler birbiriyle şakalaşırken o ise ne yapacağını bilmeden boş boş etrafı
seyretti.Şoföre evinin yerini tarif etti. Servisten indiği an hemen hızlı adımlarla evine doğru
gitti. Hemen odasına girdi ve uzandı. Çok geçmeden uykuya daldı.
Uykudan uyandığında annesi günün nasıl geçtiğini sormuştu.
Kısa kısa cevaplarla hemen konuyu kapatmaya çalıştı.
*
Hikmet sabah kalktığında yine bedenini her zamanki gibi o
iğrenç his sarmıştı.Aklında yine o kötü hisler canlanıyordu. Neyse ki bu sefer
tekti. Kalktı hemen bir tütün sardı aç karnına onu içti. Balkona çıkıp uzun
uzun düşündü. Sahafı açma saati yaklaşıyordu. Bir an önce gidip açmalıydı.
Altan evliydi eşiyle çocuğuyla kahvaltı yapıp gelsin istiyordu. Hikmet önceden
gidip açardı sahafı. Ortalığı toparlar çayı demler ve dostlarının gelmesini
beklerdi.
Kafasının yine karıştığını hissetti korkuyordu yine aynı
kriz anının geleceğinden balkona çıktı tekrardan bol bol tütün içti. Yarım
saatte 5-6 tane tütün içti. Birisini söndürüp diğerini yakıyordu fakat fayda
etmiyordu.
*
Hikmet çocukluğundan beri en büyük derdi anlaşılamamaktı
kimseye kendini ifade etmemek istememesi de bu yüzdendi. Bedenini saran ölüm
sorgulaması,ölüm korkusunu da kimseye açmadı. Ders çalışmayı bıraktığından
ailesi tarafından çok fazla tepki almıştı. Kimseye derdini söyleyememek
cehennemle eş değerdi onu o yaşta anlamıştı. Hikmet artık içini boğan
sıkıntılarla boğuşurken birde çok sıkıntılı bir okulda okumak onu daha fazla
berbat etmişti. Lise bir zamanlarında okulda her gün ayrı kavgalar oluyordu.
Hikmet’se okulu sevmediğinden hep uyuyordu. Edebiyat hocası Serhat hocayla
tanışana kadar kendini yıldıran seslerle nasıl savaşacağını da bilmiyordu.
Serhat hoca sayesinde okumaya ve yazmaya başladı. Elinden geldiğince her
şekilde kitap okumaya ve yazı yazmaya çalışıyordu. Yazmak ve okumak dışındaki
zamanını yine uyumaya harcıyordu. Serhat hocanın derslerini büyük bir heyecanla
bekliyordu. Onun derslerinde derslere katılıyor hocasına sorular soruyordu.
Eve geldiğindeyse hemen odasına geçip kitap okuyordu. Zaman
böyle geçerken kafasındaki ölüm sesi de susmaya başlıyordu. Çok arkadaşı yoktu
günün büyük bir bölümünü evde geçiriyordu. Bir gün bir şey oldu. Hikmet derdini
hiç değilse birisine dökmek istedi ve o kişi olarak ablasını seçti. Ablası
Melda’ya anlattı. Anlattığında titremelerine engel olamadı. Ne yapacağını yine
şaşırdı. Ağlamak istedi ağlayamadı.
Ertesi gün uyandığında daha rahat hissetmişti. Okula babası
götürüyordu. Yoldayken okulu her gördüğünde nefret kusuyordu. Okulu her
gördüğünde ruhunu sızı kaplıyordu. Kimseye doğru düzgün bir derdini anlatmazdı.
Kimse de Hikmet’e ne derdin var diye sormazdı zaten. Aynı evde yaşadığı ailesi
bile sormazdı. Hikmet bir diğer ablası Zerrin başka şehirde yaşıyordu. Hikmet
onu özlemişti ve görmek için yanına gitmek için okulların tatil olmasını
bekliyordu ve şehir değiştirmek isteği vardı. Ablasının yanına gidecek ve onla
birlikte tekrar memleketine dönecekti. Okulların bitmesine çok az bir zaman
kala okuldan izin alıp ablasının bulunduğu şehre gitti. Otobüse bindiğinde çok
mutluydu ablası Zerrin’i çok özlemişti. Uzun bir yolculuktu. Otobüs şoförünün
hemen arkasında oturuyordu. Otobüs şoförünün açtığı türkülere kulağını veriyordu.
Türkülere sevdası vardı.Hiç rahatsız olmadan sekiz saatlik yolculuğunun
yaklaşık 3-4 saatini türkülerle geçirdi. Yol bittiğinde otobüsten indi ve
ablasının sinirli yüzünü gördü
-O kadar gelmek istedin geldin rahatladın mı?
-Nasıl?
Cevap yoktu. O kadar yolu kendisi için gelmişti oysa
ki,tekrar arkasına bakmadan koşar adım başka bir otobüs bulup memleketine
gitmek istedi. Ablasının can yakıcı sözü beynini kavurdu. Ablasının evine
gidene kadar kafasında bu söz dolaştı. Yatmaya gittiğinde yine bu söz beynini
kavuruyordu.
*
Yine geçmişe gitmişti Hikmet neden böyle oluyor bir türlü
anlamıyordu. Ara ara geçmişe giderdi evet de son 1 aydır sürekli aklında geçmiş
dolaşıyordu. Sürekli geçmişi düşünüyordu. Bu onu rahatsız etmeye başlamıştı.
Bir an önce toparlanıp sahafın yolunu tuttu. Sahafa geldiğinde Altan’ın kapıyı
açtığını gördü. Altan ondan önce gelmişti. Altan sahafın kapısını açtığında
aralarında küçük bir muhabbet oldu ve içeri girdiler.
Altan ve Hikmet’in bugünkü şiir gecesine hazırlanmaları
gerekti fakat içten içe bugün bir çilingir sofrası kurmak istiyorlardı. Şiir
gecesini iptal etmek olmazdı. Bunun muhabbetini döndü ve en son verilen karar
şiir gecesi bittikten sonra bir mekana gidip biraz bir şeyler içip
dertleşeceklerdi. Altan evli olduğu için eve geç gitmesi sıkıntı yaratmasın
diye eşini aramıştı. Bu tarz olaylar fazla olmadığından eşi olumlu yaklaştı ve
şiir gecesi için hazırlıklara başlandı. Altan ve Hikmet şiirlerini teker teker çıkarttılar
ve bağlamayla onlara eşlik edecek olan Murat geldi. Bir prova aldılar. Ardından
mumları çıkarttılar. Ses sistemi kuruldu.Murat aynı zamanda her şiirden sonra
bir türkü söylüyordu. Şiir gecesine hazırlık yapmak Altan ve Hikmet için büyük
bir zevkti.
-Altan bu sefer geceye başlamadan hafiften bir fon müziği
verelim o atmosferi önceden oluşturalım
-Ben bunu önceden söylemiştim zaten de sen bunu kabul
etmemiştin
-Yahu şimdi kabul ettim işte
Altan ve Hikmet arasında böyle atışmalar olurdu sonu
espiriyle biter ardından tekrar işlerine devam ederlerdi.
Yılların eskitmediği dostluktu. Tiyatro ekibinden tanışıp
hayallerini gerçekleştirmek için yola çıkmışlardı. Sonunda mutlu oldukları
yerlerdeydi ikisi de beraber sanatsal faaliyetler gerçekleştiriyorlardı. Yeni
oyuna hazırlık vardı yarın sahafta okuma provası vardı. Onun için de hazırlık
vardı. 2 aylık bir tatilden sonra tekrar oyunlar oynayacaklardı ve yeni bir
oyun çıkartmak istemişlerdi. Onun mutluluğu da sarmıştı ekip arkadaşlarını ve
iki sahafı.
Şiir gecesi başlamadan önce herkes muhabbete başlamıştı.
Uzun zaman sonra şiir gecesine gelen,ilk kez mekana gelen ve neredeyse mekana
hep gelen dostlarla muhabbet ediyordu iki sahaf. Bugün de dostlarını beklediler
dostlar kapıdan içeri girdikçe gönülleri huzur doluyordu.
Şiir gecesi başladığında iki sahaf yerlerini aldılar ve
başladılar. Tepkisiz Hikmet’in olaylara karşı donuk donuk bakışlarını olan bizim
Hikmet’in yani dizelerde tüm tepkileri ortaya çıkıyordu. Dostlarla yine bir
şiir gecesini yapmışlardı. Çıkışta Altan ve Hikmet çilingir sofrasına doğru
gidiyorlardı. Mekana gelmişlerdi oturup birer tütün yaktılar. Altan ve Hikmet
bir süre susup rakılarından içtiler. Mezelerden de biraz alırken Altan
dayanamayıp muhabbeti başlattı
-Evet Hikmet efendi anlat bakalım nedir seni uzaklara
daldıran?
-Yahu ne uzaklara dalması kaç gündür doğru düzgün uyuyamadım
bu sıkıntılar hep ondan.
-Seni 12 senedir tanıyorum benden neyi niye saklıyorsun?
-Saklamıyorum.
Muhabbet durdu bir müddet sustular Sessizliği Hikmet bozdu.
-Bu aralar aklım hep geçmişe gidiyor yaşadıklarıma ve
yaşayamadıklarıma.
-Fark ediyorum.
-Sürekli aklımda hep geçmiş var bir çamur gibi battıkça
batıyorum.
-Dök içini Hikmet her ne varsa dök içini.
-Bu kadar Altan ne varsa bu beni delip geçen olay geçmiş.
-Geçmiş ne yaparsan yap geçmiyor aslında değil mi?
-Aynen öyle her ne yaparsan yap tam anlamıyla geçmiyor
-O zaman kadehleri tokuşturalım
Geceyi sarhoş bitirdiler. Taksiye binip eve zor gittiler.
İkisi de evlerine gidince yatağa girer girmez uyudular. Ertesi gün Hikmet
uyandığında sarhoş olmuş olsa da dünü çok iyi hatırlıyordu. İyi olmuştu içini
dökmüştü. Şimdi hazırlanıp sahafa gitmeliydi. Her sabah büyük bir sevinçle
giderdi sahafa. Sahafla arasında manevi bir bağ vardı. Hazırlanıp çıkarken yine
bir şeylerini unuttuğunu fark etti. Unutkanlık başına belaydı. Her şeyi bir
yerlerde unutuyordu. Unuttuğu telefonunu yerinden aldı ve hızlı adımlarla
sahafa doğru gitti.
Sahafa gittiğinde telefonu çaldı. Ekrana baktığında Zerrin
ablası arıyordu.
-Efendim
-Napıyorsun?
-Dükkana geldim yeni sen napıyorsun?
-Okuldayım.
-İyi.
-Öyle bir arayayım dedim napıyorsun merak ettim.
-İyi bakalım
-Var mı bir diyeceğin?
-Yok teşekkür ederim.
Telefonu kapattığında uzaklara daldı. Yılda 3-4 kez
konuştuğu ablasıyla bu derece kısa konuşmalarının olması da kendisini üzdü.
Yine aklı geçmişe gitmişti masanın birisine oturdu. Tabakasını açıp bir tütün
yakıp uzun uzun düşünmeye başladı.
*
Neden bunu demişti ki? Ben onu bu kadar severken ben onu bu
kadar özlemişken ablam bana bu lafı neden söylemişti diye sabaha kadar düşündü
ve hayatındaki ilk sabahlaması o gün olmuştu. Sabah olduğunda ablası onu şehre
gezdirmeye çıkarmıştı fakat Hikmet hiç mutlu değildi orda olmaktan. Hikmet
hiçbir şekilde orda durmaktan keyif almıyordu. Lokantaya gidiyorlardı. Yediği
yemekten keyif almıyordu. Kafeye gidiyordu içtiği çaydan keyif almıyordu. Öyle
ya da böyle keyif almadan bir gezi yapmıştı. Tekrar memleketine döndüğünde
içini bir huzursuzluk kaplamıştı. .
Ablasıyla memlekete dönerken keyifsiz bir gezi yaptığı için
kendisine kızıyordu. Keşke gelmeseydim diyen sözleriyle yavaş yavaş iç
sıkıntısı çoğalıyordu. Memlekete geldiğindeyse bir yılını geçirdiği okulundan
kurtulma planları yapıyordu. Nakil işlerini dikkatle takip ediyor ve puanın
yeteceği okulları araştırıyordu. Yaz boyunca bol bol kitap okudu. Bol bol da
yazılar yazdı. Nakil olmayacağını ve biraz daha o okulda kalacağını anlamıştı.
Artık umudu gittikçe azalıyordu. Bir sabah uyandığında kendisinden habersiz
babasının bir kolejle konuşup naklini aldırdığını öğrendi. Önce çok sevindi
sonra çok şaşırdı. Kendi haberi olmadan birden böyle bir şeyle karşılaştı ve
duruma çok şaşırdı.
Okullar açılmasına çok az bir zaman kalmıştı. Karmakarışık
duygular içindeydi Hikmet yeni okul,yeni arkadaşlar ve yeni hocalar yani
kısacası yeni bir hayata başlangıç yapıyordu.
Hikmet yeni okulunda da tanıştığı hocalar sayesinde okumaya
ve yazmaya daha da çok isteklendi. Yazdıklarını hocasına gösteriyordu hocasıyla
fikir alışverişinde bulunup daha sonra da hocasına da okuduğu kitaplardan
bahsediyordu. Daha sonra Hikmet’in tiyatro aşkı tekrar canlandı ve okuldaki
edebiyat hocasına bir tiyatro klubü açılalabilir mi diye konuşamaya gitti.
Fakat okul yönetimi şu an olmaz diyerek bu teklifi reddetmişti. Hikmet bu
haberden sonra hayal kırıklığına uğramıştı.
Hikmet yılmadan şehrindeki tiyatro klüplerini araştırmaya
koyuldu. Fakat Hikmet’in hal ve tavırlarında değişiklik peyda olmuştu. Elini
çok yıkıyordu. Elini yıkadıkça temizlenmediğini düşünüp bir daha yıkıyordu.
Duşa giriyordu iyi temizlenmediğini düşünüp bir daha giriyordu.
Aslında işin nereye varacağını az çok tahmin ediyordu.
Kondurmak istemiyordu. Bunlar OKB belirtisiydi. Gün geçtikçe ölüm takıntısı
tekrar canlandı. Her an ölecekmiş gibi hissediyordu. Ölümün nasıl bir his
olduğunu çılgınlar gibi merak ediyordu. Birgün öleceği gerçeğiyle hep baş
başaydı ve artık işin içinden çıkamamaya başlamıştı. Kitap okuyamıyordu. Kitap
okumaya başladığında aniden elimi temiz yıkadım mı,duşta iyi temizlendim mi?
Soruları geliyordu. Kitap okumayı bırakıp ya elini yıkıyor ya duşa giriyordu ve
bu işlemler saatlerini alıyordu. Ailesi durumu anlayamadığından sinirleniyordu.
Artık işin içinden çıkılamayacağını
Melahat kardeşini doktora götürdü.
*
Zerrin’le Hikmet’in telefon görüşmesi Hikmet’i bu gece uzun
uzun iç muhasebeye sürükleyecekti. Hikmet de bunun farkındaydı. Derin bir iç
çekip prova için ortam hazırladı. Okuma provası olduğu için sandalyeleri
güzelce dizdi ve dostlarına güzel bir çay demledi. Altan aşağıyı idare ederken
Hikmet yukarda hazırlık yapıyordu. Bir saat sonra prova için dostlar gelmeye
başlamıştı. Prova günleri ekstradan eleman çağrılır o aşağıyı idare ederken
Altan ve Hikmet yukarda provaya katılırdı.
Oyunu Altan yönetiyordu. Altan’ın kendi oyununu
oynayacaklardı. Altan bu sefer oyuncu değildi. Hem yazmıştı hem de yönetecekti.
Hikmet çay servisini yaparken yavaş yavaş oyuncular yerlerini almıştı. Hikmet
de yerine oturdu ve Altan herkese sıra sıra metni okutuyordu. Önünde duran
kırmızı deftere notlar alıyordu. Rolleri verip daha sonra değişmeler yapıyordu.
Herkes acaba hangi rolü bana verecekler diye düşünüyordu.
Prova bittiğinde Altan şimdilik rolleri dağıtmış ilerleyen
süreçte rollerin değişebileceğini söylemişti. Prova sonrası çaylar eşliğinde
sohbet ediliyordu. Ekip 3 yıldır aynıydı ne yeni katılan vardı ne de ayrılan.
Ara ara tartışmalar çıksa da ekip birbirine bağlı bir ekipti. Prova harici
şehir dışı gezilerine,pikniğe gidiyorlardı. Turneye çıktıkları zaman otobüste
müzikler eşliğinde oynayarak giderlerdi. Hikmet ve Altan ekibi toplamak için
çok uğraşmıştı. Ekip dağılma noktasına gelmişti anlaşmazlıklar,disiplinsizlik
ve uyumsuzluklar vardı. Büyük uğraşlar sonucu ekip bir araya geldi.
Prova bitince herkes dağıldıktan sonra Altan ve Hikmet
beraber günün kritiğini yapmaya başlamışlardı. Altan’ın ilk yöneteceği oyun
değildi birçok oyunu kendisi yönetmişti. Bu oyunu kendisi yazmıştı. Oyun
sahnelemek açısından zor bir oyundu nasıl yapacağız diye Hikmet’le kritik
yapıyordu. Hikmet Altan’ın endişelerini anlamıyordu. Her zaman nasıl üstesinden
kalktıysak yine üstesinden kalkacağımızı düşünüyordu.
Altan’la gece geç saate kadar konuştular. Altan eve
gittiğinde eşi ve çocuklarının uyuduğunu gördü. Biraz bir şeyler atıştırıp
kendisi de uykuya daldı.
Hikmet eve gittiğinde kanepeye oturup bir sigara yaktı.
Televizyonda bir belgesel programı açtı ve onu izleyerek uyuyakaldı. Sabah
uyandığında titriyordu. Hava çok soğuktu. Üstüne bir şey örtmediğinden
titreyerek uyandı. Saate baktı ve hemen kalkıp hazırlandı. Aynada kendisine
baktığında yüzünü gözünü şiş buldu. İyice yüzünü yıkadı. Ardından saçını yıkadı
ve hazırlanmaya koyuldu. Biraz erkendi belki ama çıkıp gitmek istedi. Yolda
yürürken ekmek almaya çıkan Arif amcayı gördü biraz muhabbet ettikten sonra Arif
amca bir gün şiir gecesine geleceğinden bahsetti ve Hikmet’e bazı tavsiyeler
vereceğini söyledi. Hikmet yandaki marketten biraz simit alıp yanına da
içecekle bir banka oturup kahvaltı yaptı. Tütününü yaktıktan sonra o banktan
hiç kalkmak istemedi. Genelde evde boğulunca bu parka gelir ve uzun uzun etrafı
izler. Çoğu zamanda elinde birası olurdu. Şimdiyse bir simit ve birde vişne
suyuyla kahvaltısını yapıp dükkanının yolunu tuttu. Dükkana geldiğinde dükkanı
açtığında içini bir huzur kapladı temizliğini yaptı ve masalardan birine oturdu
tekrar düşüncelere daldı.
*
Hikmet psikiyatriste ilk gideceği zaman çok heyecanlıydı ne
yapacağını ne konuşacağını bilmiyordu. Psikiyatristin kapısı ilk açıldığı anda
gördüğü gözlüklü zayıf adam not alıyordu. Kapı açıldıktan 2 saniye sonra
Hikmet’e döndü. Hikmet nereye oturacağını bilemedi. Doktorla bakışmanın
ardından Hikmet sandalyelerden birisine oturdu.
Anlattı yüreğini yakan her neyse hepsini teker teker
anlattı. Daha 16 yaşında bir oğlandı ve yüreğini delen her neyse hepsini
anlattı. Doktor dinledi ve notlarını aldı en sonunda Obsesif Kompülsüf Bozukluk
tanısını koydu. Neydi bu hastalık,şimdi ne olacaktı?
Hastaneden çıkıncı ablasıyla eczanenin yolunu tutmuştu.
İlaçları aldı ve evin yolunu tuttu eve gelince hafiften terlediğini gördü. Bu
ilaçlar neyin nesiydi? Keşke gitmeseydim doktora diye düşünmelere başladı. İlk
ilacını bugün alacaktı. İlacı alınca nasıl hissedecekti. Uykusu mu
gelecekti,yoksa sersemleyecek miydi? Neler yapacağı konusunda telaşa kapıldı.
Nitekim ilacını alacağı vakit geldi ve aldı. İlk yarım saat hiçbir etkisini
görmedi buna sevinmişti. Daha sonraysa korkunç baş döndürücü etkisini gördü. Çok
geçmeden yarım saat sonra uykusu geldi. Bulunduğu kanepede uyumak istedi.
Annesinin tüm ısrarına rağmen odaya gitmedi. Çünkü odaya gidecek hali yoktu.
Daha sonra ablası tuttu kolundan ve yavaşça odaya doğru götürdü. Ertesi gün
uyandığında inanılmaz derecede büyük bir baş ağrısıyla uyandı. Hala sersemliği
üstündeydi. Şükür ki günlerden Cumartesiydi okul yoktu. Hikmet kalkar kalkmaz
saate baktı saat 14.00’dı. İnanamadı saate bu kadar nasıl uyumuştu. Saati
görünce tüm sersemliği geçti hemen kalktı elini yüzünü yıkadı.
Neydi Hikmet’i hasta eden? Hikmet sürekli bunu düşünmeye
başlamıştı. Neydi göğsünü bu kadar daraltan? Hikmet artık dayanamıyordu.
Kendini kitaplara vermişti. Hikayeler,şiirler ve tasavvuf içerikli kitaplara
vermişti kendisini.
*
Ne yapacağını bilemez haldeydi. En son aklına bir fikir
geldi. Bir aktivite yapmak istiyordu. Aktiviteyi hiç düşünmeden buldu. Hep
hayali olan oyunculuk için tekrar çabalamak istedi. Şehrindeki tiyatro
kurslarına baktı ve aramaya koyuldu. Halk eğitim merkezleri, kültür merkezleri
hepsini gezdi ve en sonunda buldu. Yönetmen kendisini şu saatte provaya
beklediğini söyledi. Hikmet çok heyecanlıydı topluluk içinde konuşmaktan hep
kaçınan ve topluluk içerisinde girmekte hep zorluk çeken Hikmet sahneye çıkıp
200-300 kişinin karşısında oyun oynamaya talipti. İşte bu enteresandı. Hemen
hazırlandı ve kültür merkezine doğru yola çıktı.
Kültür merkezinin içine girdiğinde bu sefer bir stres
yaşadı. Benim burada ne işim var diye düşündü ve kalbi hızlı hızlı çarpmaya
başladı. Neler oluyordu bana,beni bunca sıkıntıya sokan ve şu an birden buraya
doğru iten neydi?
Hiçbir şey anlamıyordu. Yönetmeni aradı ve geldiğini
söyledi. Kafeteryadayız dedi. Yavaş adımlarla kafeteryaya doğru ilerledi.
Yönetmeni gördüğünde stres tüm vücudunu ele almıştı. Yönetmenin yanında uzun
sakallı sert görünümlü birisi daha oturuyordu. Nedir bunca telaşım diye
düşündü. Yine bir topluluğa girmişti. Elini kolunu nereye koyacağını bilemedi.
Sandalyeye oturdu. Yönetmen oyunu anlatmaya başlamıştı. Hikmet’in kafasında bir
sürü olaylar dönüyordu.
Kafeteryadan çıkıp sahneye doğru ilerlediler. Hikmet’in
eline bir metin verdiler. Rolün geldiğinde çıkarsın dediklerinde Hikmet’in eli
ayağı birbirine dolandı. Hikmet yavaşça oyunu izlemeye koyuldu. Sırası
geliyordu ve heyecanlıydı. Bir an bırakıp gitsem kaçsam diye düşündü ama bunu
yapacak cesareti bulamadı. Sırasına iki laf kalmıştı. Artık terlemeye başladı ve
sırası geldi. Tek bir kelam edemedi. Herkes ona baktı. Sırasının geldiğini
söylediler ama tepkisiz Hikmet tepkisiz kaldı. En son yönetmen sinirlendi ve
Hikmet’in ağzından replik aktı. Nasıl dediğini bilemedi. Okul müdürünü oynayan
bıyıklı kilolu oyuncu en son lafa girdi
-Üstüne gitmeyin yahu çok efendi olduğundan birden böyle
geveze birini oynayamadı
-Yahu elbet öyledir de tiyatro da böyle bir sanat sana en
zıt gelen rolleri oynamak önemlidir.
-Şey benim ilk tecrübem bu ondan biraz duraksadım.
Hikmet karar vermişti. Tiyatro ona göre bir şey değildi. En
yakın zamanda çıkacaktı. Bunun için planlar yapıyordu. Hem beni ekibe alın
deyip hem de birden ben çıkıyorum diyemezdi. Yavaş yavaş diyecekti. Planını
yaptı. O gün eve gittiğinde kendini yine çok kötü hissediyordu. Nerden bulaştım
bu tiyatro işine diye söylenip durdu. Yarın da doktor randevusu vardı. Doktora
da gitmek istemiyordu. Sadece yatıp uyumak istiyordu. Okula gittiğinde tüm
arkadaşları birbirleriyle muhabbet edip eğleniyorken Hikmet sürekli
düşünüyordu. Hayattan bir türlü zevk alamıyordu. Yavaş yavaş takıntılar da
vücudunu ele alıyordu. El yıkamaları artmıştı. Daha da sıkıntılı bir olaya
girmişti. Sanki bir hastalığa yakalanmış da ölecekmiş gibi düşünmeye başladı.
Vücudundaki en ufak bir ağrıyı kansere yoruyordu. Başı ağrısa acaba tümör mü
var diyordu. Şimdilik kendisini çok rahatsız edici bir şekilde gelmiyordu bu
takıntılar. Hikmet kurtuluşu kendini dışarı atmakta buldu. Sürekli dışarı
çıkıyordu ve yürüyordu. Esmer teni tüm bu acılara dayanmak için mücadele
ederken kızarıyordu.
Hikmet tekrar doktora gittiğinde tüm sıkıntısını en ince
ayrıntısına kadar anlatınca doktor gece aldığı ilacı gündüz de alması
gerektiğini söyledi. Nasıl yani? Gece alırken yatağa zor gidip uyuyordu. Gündüz
okulda,çarşıda,pazarda ne yapacaktı? Bunun düşüncesi bile kendisini korkuttu.
Eve gittiğinde sürekli bunu düşünüyordu. Üstelik tiyatroya devam etme kararı
almıştı. Yarın prova vardı ilacı alıp provaya gidecekti. Hikmet gençliğin
verdiği heyecanla n’olursa olsun kafasına girip ilacı alıp provaya gitti. Ailesinin
ilaca alışana kadar çıkma dışarı demesine aldırmadı. İlacı alalı 2 saat olmuştu
ve uykusu gelmiyordu. Erken çıkmıştı evden. Prova başlayana kadar kültür
merkezinin kafeteryasında oturup çay içiyordu. Kafasını kapıya çevirdiğinde
yönetmeni gördü. Şişman beyaz saçlı sakallı yönetmen kendisini görünce sevindi.
-Nasılsın Hikmet
-İyiyim hocam biraz erken geldim oturuyordum.
-İyi yapmışsın
Çok geçmeden içeri geçtiler oyuncular yavaş yavaş geliyordu.
Hikmet’in korktuğu başına geldi aniden başı dönmeye başladı. Sesler kulağına
kesik kesik geliyordu. Stres basınca daha da kötü oldu midesi bulanmaya
başladı. Kalkıp lavaboya mı gitse daha iyi olurdu yoksa kendini sıkıp ayılmaya
mı çalışsa daha iyi olurdu işte bunu bilmiyordu. İşler gittikçe kötüleşti. Bir
an çıkıp lavaboya koştu. Etrafındaki her şey dönüyordu. Bir anda her şey
bulanıklaşıyordu. Sonraysa netleşiyordu. Ardından insanların sesleri kulağını
tırmalıyordu. Kesik kesik gelen sesler stresini çoğaltıyordu zar zor lavaboya
gitti. İçinde ne varsa boşalttı. Kusarken kendini o kadar kötü hissetti ki en
son yere yığıldı. Yaklaşık 10 dakika yerden kalkamadı. Kusunca doğal olarak
mide bulantısı geçti fakat başı hala dönüyordu ve uyku vücudunu ele geçirmek
istiyordu. Salona geri döndüğünde direkt yönetmenin yanına oturdu. Sersem bir
şekilde artık tiyatroya devam etmeyeceğini söyledi. Provayı böldüğünden haberi
yoktu. Yönetmen bunu neden yaptığını,bırakmaması gerektiğini,yeteneğinin
olduğunu söyledi. Hikmet yönetmenle tartışmak istemedi. Bari bugünlük bana
müsaade edin gideyim dedi.
Salondan çıktığında adım atacak gücü yoktu. Eğer bir yere
kafasını koyup uyursa uzun bir süre kalkamazdı. Dayanmalıydı sonuna kadar
dayanmalıydı. Durağa gittiğinde otobüsün hemen geldiğini görünce bindi.
Otobüste kafasını koltuğa yaslasa hemen uyuyacaktı. Bunu bildiğinden boş
koltuğa oturmadı. Hemen arka kapının oraya gitti ve şoförün bir an önce
kendisini indirmesi için dua etti.
Dayanacak gücü kalmamıştı. İneceği durağa geldiğini
düşünürek düğmeye bastı ve indi. İndiğinde 3 durak önce indiğini fark etti. Bu
olamazdı 15 dakika yürümesi lazımdı. İşte işler şimdi berbatlaşıyordu. Hızlı
adımlarla yürümek istedi 3 adımdan sonra dengesini şaşırdı ve yere yığıldı.
Kalkmak istedi kalkamadı. Adeta Hızır gibi anında birisi geldi kaldırdı. Yavaş
yavaş yürümeye başladı. Eve yaklaştıkça mutlu oluyordu. Binanın içine
girdiğinde asansörün giriş katta olduğunu görünce daha da mutlu oldu. Asansöre girdiğinde
düğmeye bastığı ‘Allah’ım sonunda bitiyor bu çile’ dedi. Evin kapısını güçsüz
bir şekilde çaldı. Tokmak ses çıkarmamıştı. O derece güçsüzdü. O derece kötü
durumdaydı ki zile basmayı akıl edemedi. Bir daha tokmağı vurdu. Yine olmadı.
En son gücüyle tokmağı havaya iyice kaldırdı ve bıraktı. Tek bir vuruş iyi ses
çıkarmıştı. Çok geçmeden annesi kapıyı açtı. Oğlunun halini görünce anlamıştı
olayı. Hikmet ayakkabasını çıkardı odasına sallana sallana gitti ve yatağına
sonunda kavuştu.
Uyandığında hava yine aydınlıktı. Hikmet tam 16 saat
uyumuştu. Saat 16.00 gibi uyuyup ertesi gün sabah 08.00 gibi kalkmıştı.
Hayatında ilklere şahit oluyordu. İnsanlar beni de görsün benle de ilgilensin
beni de umursasınlar diye çıktığı yola erkenden veda edecekti. Tiyatro benlik
bir olay değil başıma bir sürü iş açtı demeye başlamıştı bile. Günlerden
pazardı. Biraz zaman geçsin yönetmeni arayıp tiyatroyu bıraktığını
söyleyecekti. Olmuyor ben yapamıyorum. Ben 5-6 kişinin yanında bile bir laf
söylerken çekniniyorum. Sahneye çıkıp 300-500 kişinin içerisinde nasıl
konuşacağım? Bu tarz laflarla adeta kendisini yiyip bitirdi.
Kahvaltısını yaptıktan sonra tekrar ilacını içti o ara büyük
abla Zerrin’de uyanmıştı. Bir an öylece bakıştılar. Zaten ablası genel olarak
Hikmet’i ya eleştirir ya da Hikmet’le tartışırdı.
-Merak etme Hüseyin dayıma verilen ağır ilaçları sana
vermezler ilk zamanlar bu ilaçlar seni zorlar. Daha sonra alışırsın. Çok
geçmeden de iyileşirsin bu zamanlarda olur böyle sıkıntılar.
-İnşallah abla
Ablasıyla hep böyle kısa cümlelerle iletişim kuruyordu. Çok
farklı dünyaların insanlarıydı. İletişim az tartışma fazla.
*
Çok geçmeden yönetmeni arayıp tiyatrodan ayrıldığımı
söyledi. Hikmet bundan sonra rahat olacağını zannediyordu. Rahat hissetmesi çok
sürmedi. Takıntılar gittikçe vücudunu ele geçirdi. Sürekli elini yıkamak
istiyordu. Başı ağrısa öleceğini düşünüyordu. Ablasıyla sürekli doktor doktor
geziyordu. Her gittiği doktor sıkıntı olmadığını söylüyordu. Hikmet yine de
düşüncelerine engel olamıyordu. Psikiyatristin verdiği ilaçlar sürekli uykusunu
getiriyordu. Bitmek bilmeyen bir huzursuzluk hali de vardı. Bir gün edebiyat
öğretmeni Hikmet’e ne bu sürekli uyuyorsun ve sürekli yüzün asık tarzında
laflar söyledi. Hikmet anlatmak istemedi. Kaçamak cevaplarla hocasından kaçtı.
Tiyatrodan ayrıldığına pişman olmuştu. İlaç artık onu fazla rahatsız etmiyordu.
Biraz da olsa alışmıştı. Tekrar yönetmeni arayıp başlamak istediğini söyledi.
Yönetmen oyuncu kadrosunda eksik yok rejiye verelim dedi. Hikmet anında ondan
da vazgeçti. Dengesiz tavırları vardı. Bir noktadan sonra kitap bile okuyamaz
hale gelmişti. Bir cümleyi defalarca okuyor. Onda takılı kalıyordu. Dersleri de
kötü gitmeye başlamıştı. Ailesi pek üstüne gitmiyordu. Her şey tamamdı da
Hikmet nasıl hasta olmuştu. Hikmet’i hasta eden dayısından geçen genler miydi?
Yoksa Hikmet’i hasta eden başka şeyler mi vardı? Yoksa her ikisi miydi? İşte
Hikmet bunu merak ediyordu.
Bir cevaba ulaşmak çok zordu.
Hikmet bir şekilde yılı bitirmişti. Yaz tatilinde sürekli
uyudu. Uyumadığı zaman ya duşa girmek istiyordu ya da elini yıkamak istiyordu.
Bunu yaşamamak için uyuyordu. Doktor sürekli ilaç değişiyordu. Hikmet faydasını
çok görmüyordu. Çareyi uyumakta buldu. Üstelik takıntılar aile üyelerini
sinirlendiriyordu. Hikmet çaresiz kalmıştı. Yaz tatili bitmeye yaklaştığında
daha da çok stres altında kaldı. Çünkü okulda sürekli uyuyamazdı ve sürekli
elini yıkayamazdı. Öğrencilerin garip bakışlarına katlanmak istemiyordu.
*
Okul açıldı ve Hikmet her zamanki gibi istemeyerek okulun
yolunu tuttu. Derste sürekli uyumaya çalışıyordu. Eğer uyumazsa elini yıkamak
istiyordu. Hocasından izin aldığındaysa dersin yarısını lavaboda geçiriyordu.
Bu da çok dikkat çekiyordu ve dersi bölüp lavaboya gitmek de yine arkadaşları
arasında dalgaya sebep oluyordu. Elini çok yıkadığını gören sürekli aynaya
baktığını gören arkadaşları onla sürekli dalga geçiyordu. Onu dışlamaya
başlamışlardı. Bu da onun yalnız kalmasına ortam hazırlamıştı. Yalnız kaldıkça
daha çok yazıyor ve daha çok okumaya başlamıştı.
Hikmet’in telefonu bir cumartesi çaldı. Arayan geçen sene
çıktığı tiyatro ekibinin yönetmeniydi.Bir oyun var oynamak ister misin?
Demişti..Bu sefer başaracağım düşüncesine kapıldı Kendisini toparlamıştı bu
sefer her şey daha iyi olacaktı düşüncesiyle mutlu olmuştu. Hemen kabul etti.
İlk prova gününü iple çekti. Prova saati okul saatiyle çakışıyordu. Okul
müdüründen zar zor izin aldı ve ilk provaya gitti.
Salondan ilk girdiği an içini büyük bir ferahlık kapladı.
Rollerin dağıtılmasını bekledi ve kendisine verilen rolü okuma provasında
oynadı. Ekip arkadaşları kendisine çok üstten bakıyordu. Ama bu onun umrunda
değildi. Çünkü Hikmet tiyatroya kavuşmuştu ve kendisini çok rahat hissediyordu.
İkinci prova sahnede olacaktı. Bir Cumartesi günü Hikmet büyük bir heyecanla
kültür merkezinin yolunu tuttu. Prova başladığında Hikmet’in lafı her
geldiğinde yüzler asılıyordu. Hikmet bunun farkındaydı. En sonunda birisi provayı
böldü
-Hocam olmuyor ya yapamıyor. Yapıyor mu arkadaşlar.
-Zafer ona ben karar veririm sana noluyor
-Hocam böyle her geleni alacak mıyız?
-Mola arkadaşlar
Kendini Ferhan Şensoy zanneden bu şahıs Hikmet’i epey
kızdırmıştı. Hikmet o zamanlar çok kırılgandı. Hemen kırılırdı. Böyle olması
insanları ona kırmaya itiyordu. İnsanlar onun bu özelliğini görüp ona istediği
gibi davranıyordu. Hikmet o zamanlar bunun farkında değildi. Hikmet oyundan
çıkmak istemedi aynı zamanda kalmak da istemedi. Morali çok bozulmuştu. Zaten
üçüncü prova olmadan oyun iptal edildi.
Oyunun iptal edilişi yine sevindirmişti Hikmet’i tiyatroyla
ilgilenmeyi çok istiyordu bir şeyler engel oluyordu ondan dolayı da
yapamıyordu. Topluluk içerisine girmekte zorlanıyordu. Buna rağmen sahneye
çıkmak istemesi de tuhaftı. Sonuç olarak bir deneme daha başarısızlıkla
sonuçlandı. Bu sefer kendisi istememişti tek fark buydu.
Tekrardan kitaplarına döndü. Dersleri bir şekilde geçiyordu.
Neredeyse hiç ders çalışmıyordu. Sürekli kitap okuyordu ve elinden geldiğince
hikaye ve şiir yazmaya çalışıyordu. Hikmet’in edebiyat öğretmeni Bir şiir
dinletisi olacağından bahsetti. Hikmet’e hem sunuculuk hem de bir şiir okuması
için teklif götürdü. Hikmet biraz düşündü önce yapamam düşüncesine girdi.
Sonraysa bu tarz aktiviteler beynimi biraz olsun meşgul eder ve takıntılar
uzaklaşırım düşüncesine girdi. Hocasının teklifine olur dedi. Heyecan basmıştı
Hikmet’i yapamazsam ve rezil olursam diye düşüncelere daldı. Çıkıp bir şekilde
yapmaya çalışmalıydı. Heyecanlanıp konuşamazsa da koşarak inerim sahneden
kaçarım diye absürt bir düşünceyi bile aklına getirdi.
Provalar başlamıştı Hikmet Nurullah GENÇ’in Rüveyda adlı
şiirini okuyacaktı. Hocası Hikmet’e övgüler yağdırıyordu. Bu övgüler gerçek
miydi? Yoksa bu övgüler Hikmet’in berbat şiir okumasını gidermek için miydi?
Hikmet bunu ayırt edemiyordu.
Şiir dinletisine az bir zaman kalmıştı. Okulun en güzel kızı
Hikmet’in yanına gelip ‘Ne kadar da güzel şiir okuyorsun ses tonun çok
etkileyici’ Dedi. Hikmet o zaman anladı ki hocasının övgüleri gerçekti.
Hikmet’i bu zamana kadar okuldaki kimse doğru düzgün tanımazdı. Hikmet sınıftan
pek çıkmazdı. Herkesin konuşmak için çabaladığı o kız Hikmet’le muhabbet etmeye
gelmişti. Hikmet bu şiir dinletisi sayesinde okulda sınıfındaki öğrencilerden
başka öğrencilerle de tanışmaya başlamıştı. Özellikle okulun en güzel kızı olan
Hatice ona böyle bir söz söyledikten sonra Hikmet bir an şoka girdi. Bu kızla
konuşmaya çalışan onlarca erkek vardı. Hiçbirine yüz vermezdi. Hikmet’le
konuşmaya Hatice gelmişti. Hatice’yle biraz muhabbet etmişti. Şiir,hikaye ve
romanlarla alakalı konuştular. Hikmet Hatice’nin arkadaşlığını çok sevmişti.
Kendisinin bu konuları konuşacağı arkadaşı yoktu. Çevresindeki erkek
arkadaşları iddia ve araba dışında konuşmuyordu. Hikmet’in iddiayla futbolla
alakası hiç yoktu. Arabalarla ise ilgilenmiyordu. Arabalarla tek alakası onları
sürmekten zevk almasıydı. Arabaların özellikleri hakkında hiçbir fikri yoktu.
Oysa babası küçük yaştan itibaren ona araba sürmeyi öğretmişti. Dayısının oto
galerisine sık sık giderdi. Dayısını çok sevdiğinden dolayı sürekli onun yanına
giderdi. Dayısı ona araba sürdürürdü ve trafikte neler yapması gerektiğini
kavgadan her zaman uzak durması gerektiğini söylerdi.
Şimdiyse edebiyat konuşacağı bir arkadaşı olmuştu. Hikmet
çok mutluydu. Hatice’yle uzun bir sohbetin ardından provanın da bitişiyle
servislere doğru yürüdüler ve ardından ayrıldılar. Hikmet eve gidene kadar
Hatice’yi düşündü. Nasıl oldu da Hatice kendisiyle konuşmak istedi hala aklı
almıyordu.
İşte o gün gelmişti şiir dinletisine saatler kalmıştı.
Hikmet sunucu olduğundan dolayı bugün sivil giyinecekti. Güzel bir takım
elbisesi vardı. Bugün onu giymişti. Program başlayana kadar heyecandan hiçbir
dersi dinleyemedi. Program saati yaklaştıkça eli ayağına dolaşıyordu. Neyse ki
sorunsuz bir şekilde program saatine kadar gelebildi.
Öğrenciler,öğretmenler ve veliler yavaş yavaş salonu
doldurdular. Hikmet sahneye çıktı Tepkisiz Hikmet tepkilerini bir şiirin en
vurucu anında çıkartacaktı. Programın giriş kısmını sundu. İlk şiir okuyacak
öğrenciyi sahneye davet etti. Yani ilk şiir okuyacak kişi Hatice’ydi. Hatice
sahneye ilk adımını attığı an göz göze geldiler. Birbirlerine gülümsediler.
Hikmet mikrofonu Hatice’ye verdi. Hatice Didem Madak’tan Ahlar Ağacı şiirini
okudu. Şiiri okurken adeta yaşıyordu. Hikmet provada defalarca dinlemişti Hatice’yi.
Hatice Şiiri bu sefer çok farklı okuyordu. Hatice’nin şiiri bittiğinde salondan
coşkulu bir alkış koptu. Hikmet daha sonra şiir okuyacak diğer öğrencileri
yavaş yavaş sahneye çağırıyordu. Programın sonuna geldikçe Hikmet acaba beni de
beğenecekler mi diye düşünmeye başladı. Kendisi en son okuyacaktı. Yavaş yavaş
sona yaklaşılıyordu. Sondan bir önceki öğrenciyi çağırdı. Hikmet bu şiirin
ardından kendi şiirini okuyacak ve program bitecekti. Sıra kendisine geldiğinde
fon müziği açıldığında dizleri titremeye başladı. Şiiri okumaya başladığında
heyecanı gittikçe azalmaya başladı. Şiirin sonuna yaklaştığında şiirin en
vurucu yerinde tepkilerini artık daha çok göstermeye başlamıştı. Şiir bitti ve
salonda inanılmaz coşkulu bir alkış koptu. Ayakta alkışlayan veliler vardı.
Hikmet bir anda inanılmaz derecede bir mutluluğa ulaştı. Demek ki bir şeyleri
başarabiliyordu. Buna çok sevindi. Program bitiminde veliler,öğrenciler ve
öğretmen Hikmet’i tebrik ettiler. Hikmet artık bir şeylerin değiştiğini
seziyordu.
*
Hikmet programdan yaklaşık bir hafta sonra okulun
merdivenleri ağır adımlarla çıkarken karşısına çıkan afişe çok şaşırdı. Okulda
tiyatro ekibinin kurulacağı haberi yazıyordu. Geçen sene hocasına rica etmişti.
İdareci ikna etmeye çalışmıştı. Şimdi ne değişmişti? Bu haberi duyunca çok
mutlu olmuştu.
Hikmet’in çevresi genişlemişti artık. Dinletiden sonra yeni
arkadaşlar edinmişti. Hala arkadaşlarıyla muhabbet ederken donuk bir ifadeyle
yani tepkisiz bir şekilde dinliyordu onları ama arkadaşları Hikmet’i çok
sevmişti. Özellikle haticeyle neredeyse her teneffüs görüşüyordu.
Haberi alır almaz ilk Hatice’nin yanına gitti. Hatice ‘Hadi
o zaman hemen gidelim hocanın yanına ve kaydolalım o zaman’ Dedi. Hikmet
Hatice’yle yine bir aktivite içerisinde buluşacaktı. Bu onun mutluluğunu daha
da çok arttırdı. Hatice ve Hikmet 3. dersin teneffüsünde hocayı buldular ve
kayıt yaptırdılar. Edebiyat öğretmeni Neziha çalışmaların ikinci dönem
başlayacağını söyleyince Hikmet ve Hatice biraz üzüldü. Çünkü ikinci dönemin
başlasına daha 2 ay vardı.
*
Hatice ve Hikmet artık dışarıda da buluşmaya başlamışlardı.
Mekan fark etmiyordu onlar için bir araya gelip aktivite yapmak ikisine de iyi
geliyordu. Bazen parkta oturuyorlar bazen de bir cafeye gidip çay,kahve
içiyorlardı. Hikmet ve Hatice bir ilişkinin başladığını biliyorlardı. Yine de
ikisi de uzun zaman bu ilişkiyi açıkça birbirlerine söylemediler. Bu sessiz
ilişkiyi bozan da Hatice olmuştu. Birgün Hikmet’in yanağına kondurduğu öpücük
bu ilişkinin başladığının kanıtıydı.
Birlikte güzel vakit geçiriyorlardı. İkisinin zevkleri de
aynı sayılırdı. Bundan dolayı iyi anlaşıyorlardı. Tek bir sorun vardı Hikmet’in
ara ara kafede otururlen lavaboya gidip uzun süre gelmemesi Hatice’yi
düşündürüyordu. Hikmet lavabodan her geldiğinde elindeki kızarıklığa Hatice
anlam veremiyordu. Hikmet Hatice’yle ilişkiye başladığı günden beri daha
rahattı. İlaçlar da tesirini göstermişti. Ara ara gelen ölüm korkusu ve
takıntılar gözleri üstüne çekmese daha da iyi olacaktı. Hikmet lavaboda uzun
süre durup sık sık lavaboya gittiği her an Hatice’nin yönelttiği sorulara
kaçamak cevap veriyordu. Bu durum aralarında tartışmaya neden oluyordu. Çok
uzun zaman geçmeden ilişkilerinde sorun çıkmaya başlamıştı. Hikmet sürekli
anlattığı lafları tekrarlar olmuştu. Hatice anladığı söylediği halde cümleleri
tekrarlamaya başlamıştı.
*
İkinci dönemin ilk günü nöbetçi öğrenci Hikmet’in adını
okudu. Konferans salonunda prova olacakmış. Hikmet aniden kalktı ve sınıftan
çıktı. Konferans salonuna girdiğinde gözü Hatice’yi aradı ve Hatice ikinci
sırada ona bakıyordu. Araları bozuk olsa da Hatice’nin yanına gitti. Hatice
gülümseyerek ona baktı. Yanına oturdu ve sanki ilişkilerinde son zamanlarda
onlarca sorun çıkmamış gibi birbirleriyle çok güzel sohbet kurdular.
Edebiyat öğretmenleri bir konuşma yaptı. Bir tiyatro
yönetmeni onlara eşlik edeceğini söyledi ve bir oyun çıkartacaklarından
bahsetti. Çok geçmeden yönetmen içeri girdi ve bir kitap istedi. Edebiyat
öğretmeni hemen bir kitap çıkardı.
-Sıradan alalım gel bakalım
Hikmet’in sağ tarafında oturan Mehmet çıkmak istemedi.
Hikmet’e ‘Sen çık oğlum ben yapamam’ Dedi. Tiyatro yönetmeni bu olayı görmüş
olacak ki. ‘Tamam o zaman ilk kim çıkmak isterse o gelsin.’ Dedi. Hikmet
yaklaşık 5 saniye boyunca türlü türlü düşüncelere daldı. Şiir dinletisinde
sunuculuk yapmıştı. Daha sonra bir şiir de okumuştu evet ama bu başkaydı. Çıksa
rezil olur muydu. Bu kadar kişinin önüne çıkartıp ne yapacaktı? Hikmet uzun bir
beş saniyenin ardından parmak kaldırdı ve sahneye çıktı.
-Evet şimdi bu metni düz bir şekilde oku
-Biliyorum gideceksin bir eylül ayında ve günün herhangi bir
vakti gideceksin
-Çok güzel devam et sinirli şekilde oku.
İşte Hikmet telaşa kapandı. Rezil olur muyum ya yapamazsam
düşüncesi uzun bir 2 saniye boyunca bedenini ele geçirdi ve sonunda devam etti.
-Ne eski bir şarkı engelleyecek gitmeni ne de yalnızca
gözlerimde sakladığım aşkım.
Hikmet sanki eylül ayında terk eden bir sevgiliye öfke kusar
gibi okuyordu bu dizeleri.
-Çok güzel şimdi gülerek oku bakalım.
Hikmet içinden ‘Yeter be adam yeter rezil olacağım yeter bir
daha da tiyatroya bulaşmayacağım ne baş ağrıtıcı bir şeymiş bu. Hadi o
ekiptekilerle sürekli beraber değilim. Buradakilerle sürekli beraberim rezil
oluyorum be adam yeter.’ Dedi
-Usul usul ve ağır başlı adımlarla gideceksin.
Hikmet sanki gidişinden çılgına döndüğü sevgilisine
sesleniyordu. Onun gidişinde bir sinir krizine tutulmuştu da bu sinir krizine
kahkalar eşlik ediyordu.
-Çok güzel tebrik ederim. Yerine geçebilirsin.
Nolmuştu şimdi? Kağıda ne notu alıyordu. Yerine oturur
oturmaz Mehmet ‘Lan ne yaptın öyle oğlum içinde bir oyuncu yatıyormuş’ Dedi.
Gerçekten beğenmişler miydi? Yoksa takıntıları yüzünden
dalga konusu olan Hikmet yeni bir dalga konusu mu olmuştu?
*
İkinci provanın gününü iple çekiyordu ve nihayet o gün
gelmişti roller dağıtılacaktı. Yönetmen neredeyse herkese tüm rolleri denetti.
Sürekli küçük kırmızı defterine notlar alıyordu ve sonunda herkese rollerini
dağıttı ve Hikmet başrolü almıştı. Demek ki gerçekten beğenilmişti. Her şeyden
şüphe duyuyordu. İnsanlar dalga mı geçiyor yoksa gerçekten mi söylüyor
kendisiyle alakalı fikirlerini bilemiyordu. Bu gerçekti bundan emindi.
Bu oyun vesilesiyle Hatice’yle arası da düzelmişti. Provalar
sayesinde daha fazla vakit geçiriyorlardı. Hikmetin kafasındaki düşünceler de
daha da uzaklaşıyordu. Yine de en ufak bir baş ağrısında beynimde tümör mü var
acaba düşüncesinden kurtulamıyordu.
İkinci provada hoca tekrar birkaç oyuncuya bazı rolleri
dağıttı. En sonunda Hikmet’e başrolü verdi. Hikmet şaşırmıştı. Hatice koluyla
dürttü ve bir tebessümle Hikmet’e sarıldı. Ortamlarına almayan arkadaşları
Hikmet’i tebrik ettiler. Hikmet her insanda olan ‘ben varım,beni görün’ hissini
böylelikle başarıyla tatmıştı.
Provalar çok eğlenceli geçiyordu. Hatice’yle çok güzel
vakitler geçiriyordu. Okul çıkışı eve birlikte gidiyorlardı. Servisi
bırakmışlardı. Hafta sonu Hatice’yle buluştuğunda sürekli aynaya bakmak için
elini yıkamak için dakikalarca lavaboya gitmiyordu. Ehliyeti olmadığı halde
babasından arabayı alıyor ve Hatice’yle şehrin turunu yapıyordu. Bu ona iyi
geliyordu.
Zaman geçiyordu. Oyuna az bir zaman kalmıştı. Oyunun
provasını izleyen hocaları Hikmet’i hep tebrik ediyorlardı. Hikmet sürekli
eleştirilerle büyümüş birisiydi. Tebrik edilmek onu hem şaşırtıyor hem mutlu
ediyordu. Oyuna babasını da davet etmişti. Oyunun gününü ve saatini söylemişti.
Babasının iş arkadaşı Erhan’ı da çağırmıştı. Erhan’la Hikmet’in çok iyi bir
ilişkisi vardı. Erhan’la sürekli iletişim halindeydi. Onu bir baba ve amca gibi
seviyordu. Erhan Hikmet’in tüm bu çabasını takdir ediyordu. Hikmet takdirden
uzak büyüdüğü için Erhan’a büyük bir muhabbet besliyordu. Oyun günü geldiğinde
Hikmet’in hala heyecanı yoktu. Bir an önce o an gelsin sahneye çıkayım diyordu.
Telaşı yoktu. Sahne zamanı yaklaştığında hala bir telaş görmüyordu. Ne zamanki
sahneye adımı attı işte o zaman Hikmet’i bir telaş kapladı. Korku heyecan stres
hepsi bir araya geldi. Neyse ki hemen toparladı. Oyun boyunca büyük bir
mutluluğa eriştiğini gördü. Sahnede olmak onu çok mutlu ediyordu. Sahnede olmak
adeta onu tedavi ediyordu. Yaklaşık 1 saat 15 dakika süren oyun bittiğinde.
Selamlaşmaya geçildiği an Hikmet büyük bir gururla çıktı ve selamını verdi.
İşte o an salonda büyük bir alkış tufanı koptu. Koltuklara baktığında babasının
ona tebessümle bakarken gördü. Babası çok gülmeyen çok konuşmayan ve hiçbir
şekilde ihtimal verilmezdi bir tiyatroya geleceğine. İşte Hikmet buna şaşırdı.
Gözleri doldu. Oyun çıkışı yemeğe gidildi ve Hatice ile Hikmet mutluluklarını
paylaşıyorlar. Hiç durmadan muhabbet ediyorlardı. Hikmet eve gittiğinde babası
daha iş yerinden gelmemişti. Yemek yerken kapı çaldı ve babası geldi.
Babasından hiçbir zaman duymadığı duyacağını da hiç düşünmediği bir cümle
duydu. ‘ Sen ne yaptın be oğlum? Helal olsun sana’ Hikmet neler yaşadığına
inanamıyordu. Tiyatroya aşık olmuştu bir anda.
Okul yaz tatiline girmişti. Hikmet bir anda boşluğa
düşmüştü. Haftanın 3-4 günü Hatice’yle buluşuyordu. İlişkilerinin eski tadı
kalmamıştı. Bir alışkanlık vardı sadece. Hatice’yle sürekli tartışmaya
başlamıştı. Stres Hikmet’i tekrar eski zamanlara götürmüştü. Elini çok
yıkıyordu. Eli artık çatlıyordu. O derece fazla yıkıyordu ki eli çatlıyordu.
Hikmet fotoğraf çekilirken elini kolunu nereye koyacağını bilmeyen insan
çaresizliğiyle yaşamına devam ediyordu.
Sürekli tartışmaların sonu gelmiyordu ve Hikmet’le Hatice
ilişkilerini bitirmişlerdi. Hikmet’in üstüne yüklenen stres birikmişti. Hikmet
artık sürekli uyumak istiyordu. Uyumak istediğinde bile rahat yoktu. Çünkü
sürekli elini yıkıyordu. Tam yeter artık yıkamayacağım dediği anda tekrar
yıkıyordu. El yıkaması dakikalar sürüyordu. Artık işin içinden çıkamıyordu ve
tekrar randevu aldı. Doktora gidip neler anlatacağını da bilmiyordu. Doktorun
kapısına girdiği anda başka bir aleme girmiş gibi oluyordu. Hayatta hiçbir
şekilde zevk alamamaya başlamıştı. Depresyonun ağırıyla ilk kez tanışıyordu. Bu
ona çok tuhaf geliyordu. Birden her şeyin berbatlaşmasına anlam veremiyordu.
Tiyatroda bitince ne yapacağını şaşırdı.
Doktor randevusu gelmişti. Yine o kapıdan girdi ve bir anda
ben neden buraya geldim sorusu onun her tarafını sardı. Doktor ne durumda
olduğunu sorunca bir bir döküldü. Doktor ilaçlarda bir düzenleme yapacağız
demişti. Hikmet o an içinden şimdi tekrar aynı şeyleri yaşayacağım korkusuna
girmişti. Hikmet yaz tatili boyunca sürekli uyudu. İçinden hiçbir şey yapmak
gelmiyordu. Sürekli depresif bir haldeydi. Okulun açılmasını hiç istemiyordu.
Okulun açılması ona bir zulüm olarak geliyordu.
Çocukken de böyleydi. Büyüdü yine böyle hissetti. Çocukluktan beri bir
tuhaftı zaten.
Okulun açılacağı gün üstünde bir bezmişlik vardı. Yavaş
adımlarla sınıfa girdi. Artık lise son olmuştu ve önünde bir sınav vardı. Sınav
stresi her tarafını sarmıştı. Her yerde bir dinginlikle oturuyordu.
Aradan uzun zaman geçti bizim Hikmet üniversiteli oldu.
Psikolojik olarak iyiydi aslında. Ta ki o güne kadar. Hikmet bir anda bir gün
uyandığında ölüm korkusuyla uyandı öleceksem neden yaşıyorum ki düşüncesi
Psikolojik olarak iyiydi aslında. Ta ki o güne kadar. Hikmet bir anda bir gün
uyandığında ölüm korkusuyla uyandı öleceksem neden yaşıyorum ki düşüncesiyle
uyandı. İşte hayatın bir tokadını daha yemişti Hikmet. Doktor ne yapsa ne etse
hastalık geçmiyordu. Takıntılar da çoğalmıştı. Her yerde ölü gibi bakıyordu.
Üstünde bir ölü toprağı vardı bir türlü geçmiyordu. Ne yapacağını kendisi de
bilmiyordu. Doktor ilaçlarını yükselttikçe daha da bir suskunlaşıyordu. Çok
fazla uykusu geliyordu. Uykusu gelmese bile uyumak istiyordu. Bu dünyaya başka
türlü dayanmak imkansızdı. Artık kendine zarar vermeye başlamıştı. Kollarını
kesiyordu. Ailesi telaşa binmişti. Ne yapacaklarını bilemiyorlardı. En son
çareyi hastaneye yatırmakta buldular. Hikmet reddetti bunu. Sinirli bir şekilde
karşı çıktı. Hikmet’in kendisini kesmesi aslında intihara kendisini
hazırlamasaydı.
İntihar eder miydi etmez miydi orası bir muammaydı fakat gün
geçtikçe intihara yaklaşıyordu işte orası bir gerçekti. Artık yazmak okumak da
bir çare etmiyordu.
Günden güne bitişe girmişti Hikmet. Sürekli aklında geçmiş
yaşanmışlıklar ve yaşanmamışlıklar sarıyordu vücudunu. Doktor ne verse fayda
etmez olmuştu. Hikmet ne yapacağını bilemez halde düşünüp duruyordu. Canı
sıkıldıkça kendini kesip rahatlıyordu. Canı sıkıldıkça sigara içiyordu. Bu
kadar sigara içtiğini midesi bulanıp öğürme derecesine gelince fark ediyordu. O
zaman sigarayı kesiyordu. Çok geçmeden midesi düzelince tekrar tütünü sarıp
içiyordu.
Verilen haplar işe yaramayınca artık iğneye devam edildi.
Nörodol adı verilen iğneye geçiş yapıldı. Aylık iğne vurulacaktı. İlk 3 ay
gayet her şey iyiydi fakat 4. aya girişte iğneyi vurulduktan sonra başlayan
huzursuz hal yaklaşık 3 gün sürüyordu ve çok kötüydü. İğne vurulduktan sonra
tam tamına 16 saat uyuyordu. Arada kalkıp tekrar uyuyordu. Toplam 3 günü
mahvoluyordu.
Her iğne günü geldiğinde içinde inanılmaz derecede bir
huzursuzluk kaplıyordu. İğne vurulunca da bu huzursuzluk gittikçe artıyordu.
Artık bu iğne olayı gittikçe kötü bir hal almaya başlıyordu.
Bir iğne vurulduğundaysa işler değişmişti. İğneyi vurulup
ablası gile gitmişti Hikmet. İğnenin ertesi günü dilinin istem dışı kasıldığı
ve arkaya gittiğini fark etti. Bunun neden olduğuna dair bir fikri yoktu. Bu da
neydi böyle dili istem dışı kasılıyordu. Bu onu çok fazla rahatsız etmiyordu.
Arabaya atlayıp evine doğru yola koyuldu. Rahatsızlığı geçmişti. Eve gittiğinde
bir sigara içmek için balkona geçti. Balkonda sigara içerken ağzı sağ tarafa
tamamen kaydı. Birden içeri gitti annesine ne oluyor bana diye telaşlı şekilde
sordu. Annesi onu sakinleştirirken hemen psikiyatrist arandı. Babası telaşla
oğlu Hikmet’i sakinleştirmeye çalıştı. Ağrı yoktu sadece yüzü sağ tarafa
tamamen kaymıştı. Doktor iğnenin yan etkisi olduğunu söyledi eğer geçmezse
hemen bir ilaç yazacağını söyledi. Hikmet’in ağzı artık ağrılı bir şekilde
kaymaya başlamıştı. Ağrı adeta vücudunu deliyordu. Çok büyük bir ağrıydı. Yüzü
kasılıyordu. Doktor bir daha arandı ve biraz daha bekleyelim cevabı verildi.
Hikmet adeta çıldırdı. Çok geçmeden Hikmet uykuyla onla bunla biraz olsun
sakinleşti. Ağrı geçti. İlacı aldı ve rahatladı.
Neler olmuştu böyle? Hikmet neyden geçmişti? Korku vericiydi
bu yaşanan hadise. Neyse ki geçmişti. Doktorlar buna tardiv diskinezi
demişlerdi.
Hikmet’in depresyonu biraz olsun hafiflemişti. Gün geçtikçe
iyileşiyordu. Reklam panolarında bir ilan gördü belediye bir tiyatro ekibi
kuruyordu. Hemen internet üzerinden başvuru yaptı ve beklemeye koyuldu. Çok
geçmeden seçmelerin tarihleri açıklandı ve seçmelere girdi. Seçme sonuçları
olumlu açıklanınca ilk prova gününü iple çekti. Hattan provadan evvel ki gün
hiç uyumadı. Sırf provaya gidecek diye heyecandan evin içinde gezdi durdu. Daha
sonra sabah hazırlanıp provaya gitti. Provaya giderken adeta içinde büyük bir
aşk vardı. Uzun bir aradan sonra sahneye çıkacaktı. İşte bunu çok istiyordu.
Kültür merkezinden içeri girince heyecanlandı ve girişte ayağı takıldı.
Düşmekten son anda kurtuldu. Bu onun için kötü bir başlangıçtı ve olmamıştı.
İçerde göbekli bir hoca oturuyordu. Hemen kendisine bir yer beğendi ve orda
oturdu. Hoca biraz kendinden anlatmaya başladı. Yaşadığı iyi kötü deneyimleri
Hikmet gille paylaştı ve birden yazarlıkla ilgilenenler kim diye sordu ve
onları sahneye davet etti. Daha sonra onlara 4 tane oyuncu seçin dedi. Hikmet
hemen kalktı oyuncularla beraber sahnede kendine bir ekip bulmaya çalıştı. Bir
ekibe girdi. Hocaları bir skeç yazıp oynayacaksınız sadece yarım saatiniz var
dedi. Şaşırdılar yarım saate nasıl bir oyun yazıp oynayacaklardı. Hemen bir
arada fikirlerini sundu tüm ekip. Birbiriyle uzun uzun konuştular. Daha sonra
Hikmet’in ekibinin skeci hazır bir hale geldi. Hoca 3. ekip olarak onları
sahneye çıkardı. Hikmet uzun bir zamanda sonra ilk kez sahneye çıkmanın verdiği
telaşla bazen sahnede skeci oynarken sustu kaldı. Yine de iyi bir performans
sahnelemişti. Günün sonunda Hoca herkesi tebrik etti. Oyunlar oynandı
muhabbetler edildi. Güzel bir gün geçirildi. Hikmet durakta beklerken gününü
nasıl geçirdiğini düşünüp çok sevindi. Aynı anda durağa gelen Altan’ı gördü.
Altan’la orda tanıştılar. Sohbet muhabbet baya bir ilerledi. Gelen otobüse
binmeyip yürümeye başladılar. Yürüdükçe muhabbetin güzelliği daha da arttı.
Hayatlarından bahsettikçe ikisinin de hayatının ne kadar benzediğini fark ettiler.
Yaklaşık kırk dakikalık yoldan sonra vedalaştılar. Muhabbet her ikisine de iyi
gelmişti. Muhabbet etmeye bayadır hasret kalmıştı.
Eve gittiğinde hocanın verdiği tirat ödevine çalışmıştı.
Uzun bir zamandır bu faaliyetlerde yoktu. Bu ona çok iyi gelmişti. Tiratı
ezberleyip üzerinde iyice çalıştı. Erkan dışında kimseyle tanışmamıştı. Sadece
birkaç muhabbet dönmüştü o kadar. Bunun dışında bir muhabbet dönmemişti. Acaba
ekipteki diğer kişiler nasıl insanlardı,anlaşabilecek miydi? Tüm bu soruları
düşündü ve daha sonra uzun zamandır dalmadığı kadar rahat bir uykuya daldı.
Ertesi gün uyandığında Erkan ona mesaj atmıştı. Buluşmak
istiyordu. Hemen Erkan’la otağ çay bahçesinde buluştular. Yine hayatlarından
bahsettiler. Bahsettikçe ikisinin hayatının ne kadar birbirine benzediğini
tekrar fark ettiler. Konu sanat sohbetlerine gelince yaklaşık iki saat bir
demlik çay eşliğinde bol bol sohbet ettiler. Ayrılırken yine evlerine yürüyerek
gittiler. Yürürken de bol bol sohbet ettiler.
Prova günü tekrar gelip çatmıştı. Verilen tiratı ezberleyip
gelen tepkisiz Hikmet kültür merkezinin kapısının önünde Altan’ı gördü. Altan’la
selamlaştıktan sonra ekibin diğer üyeleri de ona katıldı. Tirat hakkında
konuşan oyuncular hocayı görünce hep birlikte yavaş yavaş sahneye doğru adım
attılar. Ekipteki matematik öğretmeni inanılmaz derecede sempatikti. Anaç bir
insandı Hikmet kendini ona yakın hissediyordu. Fakat ekipteki insanlarla nasıl
yakınlık kuracak bilmiyordu. Uzun boylu yakışıklı yaşı genç olmasına rağmen
saçında hafiften beyazlık olan bir adam geldi yanına oturdu.
-Merhaba kardeşim ben Halil
-Merhaba abi ben de Hikmet
-Ezberledin mi tiratı
-Ezberledim abi sen
-Ben tam ezberleyemedim işler yoğundu biraz
-Ne iş yapıyorsun abi
-Mümessilim ben
Bu abinin tavrını sevmişti. Hoca içeri girince muhabbet
kesilmişti. Hikmet ara verilince muhabbet devam eder diye düşünmüştü. Hoca bir
giriş konuşması yaptıktan sonra oyuncular yavaş yavaş tiratı sahnelemeye
çıktılar.
Bugün ekibin birçok üyesiyle tanışmıştı. Esra diye bir kız
vardı. Kültür merkezinin kafeteryasında Esra,Halil,Altan ve Ebru oturdular
sohbet ettiler. Sohbet bir ara felsefeye kadar uzadı gitti.
Hikmet’İn tiyatroyla tanışması hayatında baya bir
değişikliğe sebep olmuştu. Kara sevdaya bile tutulmuştu. Bir anda hayatında
güzel şeyler olmaya başlamıştı. Ekiple arası çok iyiydi. Özellik Ebru,Esra ve
Altan’la arası çok iyiydi. Sürekli buluşmalar oluyordu. Prova harici de
buluşmalar oluyordu.
Birlikte okeye gidiyorlardı. Hikmet ne kadar ekibin
içerisinde olsa da tepkilerini çok göstermeden okey oynayanları izliyordu.
Eylül ayı her zaman hüzün ayıdır. Eylülde vedalar olur.
Nitekim bu ekip için de bir veda ayı oldu. Ebru atandı. Altan atandı ve Hikmet
yalnız kaldı. Tiyatro bir anda dağıldı. Hikmet tiyatroya çok umut bağlamıştı.
Bu ekibin bir şehir tiyatrosu olacağına dair büyük bir inancı vardı. Nitekim bu
inanç uğruna yola devam etti. Ekipten gidenlere çok üzülmüştü. Şimdi tiyatro eksiklerle
devam edecekti. Olsun dedi şükür ölüm yok gidenlerle muhabbet yine devam eder
dedi. Bir oyun çıkacaktı tekrardan. Onun hazırlıkları yapıldı. Hikmet’e verilen
rol değiştirildi. Ezberi çok fazla olan bir rol verdiler. Hikmet ben bunları
nasıl ezberleyeceğim kısacık bir sürede diye kara kara düşünürken Halil ona hep
destek oldu. Hikmet zar zor rolünü kısa bir sürede ezberledi. Oyun çok kısa bir
sürede çıkması gerekiyordu. Hikmet çok çalıştı. Prova çıkışı Altan müsaitse
Altan’la telefonda görüşüyorlardı. Ne olup bitiyorsa her şeyi Erkan’a
anlatıyordu. Erkan uzaktan olup biteni dinliyor ve ikisi birbirine destek
oluyordu. Nitekim oyun çıktı. Ekip oyunu başarılı bir şekilde sahnelemişti.
Oyun sonunda oyuncuların tanıdıkları sahneye gelip fotoğraf çektirdiler ve
oyuncuları tebrik ettiler.
Oyun bitimi yönetmen bir cast direktörünün şehirde çekilecek
film için oyuncu seçmeye geldiğini ve oyunu izlediğini söyledi. Sizinle
konuşmak istiyor dediler. Hikmet bu tarz olayları çok yaşadığından ilgilenmedi.
Daha sonra cast direktörü geldiğinde konuştuklarında filmin içeriğini beğendi.
Oyuncular kaliteli ünlülerdi. Peki ya bu adam gerçekten bu filmde bizlere rol
verecek mi diye düşünmeden edemedi.
Cast direktöründen uzunca bir süre ses çıkmadı. Hikmet yine
düşündüğüm gibi oldu dedi. Çok zaman geçmeden yanıldığını anladı Bir sabah
teledonu çaldı ve arayan o cast direktörüydü. İki gün sonra bulunduğu şehrin
ilçesinde çekimlerin olacağını kendisinin de bir rolünün olduğunu öğrendi.
Hemen bu haberi Altan’la paylaştı. İnanılmaz derecede sevindiler. Adeta
çıldırdılar.
Hikmet setin olduğu günün tarihini iple çekti. Zaten kısa
olan süre erkenden geldi. Sabah daha gün aymadan gitti Hikmet. Set alanına
geldiğinde gün aymıştı. Hemen cast direktörünü görmüştü ve beklemeye başladı.
Önce setteki görevliler yavaş yavaş uyandı ve daha sonra kostümcüler geldi.
Hikmet’e rolünü sordular. Hikmet’e kostüm denettiler. Hava çok soğuktu Hikmet
kalın kalın giyinmişti. Kostümleri denerken üstünü değiştirince adeta soğuktan
donacak hale geliyordu. Üstüne bir gömlek ve ceket verdiler. Eski zamanların
takım elbisesiyle oynayacaktı. Gömlek çok inceydi. Ceket ise küçük olduğundan
önü kapanmıyordu.
Hikmet sürekli ateşin başına gidip ısınmaya çalışıyordu.
Hikmet tekti yalnızdı. Hiçbir arkadaşı onla birlikte çekime gelmemişti. Hikmet
hayalini kurduğu set ortamına sonunda kavuşmuştu. Yıllardır bunun hayalini
kuruyordu. Çok mutluydu. Sonunda hayaline kavuşmuştu. Sektöre ilk adımını
atmıştı. Artık neler olacaktı pek bir bilgisi yoktu ama şu an anın tadını
çıkarıyordu. Öğleye kadar çekim olmadı. Set ortamı hazırlandı. Hikmet adeta
soğuktan tir tir titriyordu. En sonunda. Öğleden sonra çekimler başladı. Sıra
Hikmet’ e geldiğinde hikmet bu sefer hem soğuktan hem heyecandan tir tir
titremeye başladı. Oyuncular ve set
ekibinden bazıları Hikmet’i sakinleştirdi ve Hikmet’in rolü geldi. Hikmet çok
geçmeden sahnesini bitirdi. Akşam 5 gibi set bitti ve Hikmet servisin kendisini
otogara bırakmasını bekledi. Bu bekleme süresi yaklaşık 1 saat sürdü. Hikmet
tütününü yakıp bu mutlu anın tadını çıkardı. Bazı ünlü oyuncularla sohbet etme
fırsatı da yakaladı. Onlarla biraz sohbet etti. Daha sonra muhabbet tam
ilerlerken servis kalkma saati geldi. Servis onu şehre giden otobüslerin olduğu
bir yerde bıraktı. Hikmet inanılmaz derecede bir mutlulukla Otobüsün gelmesini
bekledi. Çok geçmeden otobüs geldi. Otobüs hareket eder etmez Hikmet
kulaklığını taktı ve müzik dinlemeye başladı. Şehre adım attığında bu sefer de
şehir içi orobüsünü beklemeye koyuldu. Eve gittiğinde saat 20.15 olmuştu. Çok
güzel bir uyku çekti ve ertesi güne pamuk gibi uyanmıştı.
Hikmet çekimlerden 5 gün sonra noldu yani gittik geldik
devamı da gelmedi o kadar kişiyle muhabbet kurdum da devamı gelmeyecek işte bal
gibi ortada herkesin işi bitti
artık arayan soran olmaz bu açıkça ortada demeye başladı ve
Hikmet tekrar ağır bir depresyona girdi. Altan durumun farkındaydı. Altan da
İzmir’de sinema okurken bunu yaşamıştı. Hikmet şimdi ne yapacak kara kara
düşünüyordu. Hikmet daha önce girdiği depresyondan dolayı bu depresyonu da
kolayca atlatacağını düşünüyordu fakat her uyandığında depresyonun daha da
ileri gittiğini görüyordu. Depresyonu tanıdığını düşünüyordu fakat depresyon da
onu tanıyordu. En savunmasız anlarını kontrol edip yakalıyordu. Ölüm korkusu
yine üst düzeydi. Her taraftan saldıran depresyona karşı savunmasız kalmıştı.
İşin kötü tarafı bir oyunun da hazırlanma sürecindelerdi. Oyunu bırakamazdı
çünkü oyunun çıkışına da az kalmıştı. Yaklaşık bir ay daha dayanmalıydı. Hep
ilgiyle gittiği kültür merkezine bu sefer küfrederek gidiyordu. Yüzünden
hareketlerinden canının sıkkın olduğunu herkes anlıyordu. Hikmet ise her noldu
diye sorana bir bahane uydurup geçiyordu. Donuklaşmıştı. Sahnedeki performansı
da etkilenmişti. Yönetmen her defasında kendisinden böyle bir performans
beklemediğini söylüyordu. Ekip arkadaşları olanı biteni anlamıyordu. Çünkü
hikmetin ağır depresyon hastası oldığunu kimse bilmiyordu. Önceden zayıf
birisiyken birde 40 kilo aldığını da kimse bilmiyordu. Saçları kullandığı ilaçlardan
dolayı hızla dökülmüştü ve bunu da kimse bilmiyordu. Soranlara genetik deyip
geçiştiriyordu. Hikmet’i depresyon ve takıntılar çökertmişti. Bundan dolayı da
stres atmak amacıyla çok fazla sigara içiyordu. İşte sigaraya bu derece sevdası
bu depresyon zamanlarında olmuştu.
Hikmet her geçen gün düşen moduna karşılık hep bir tutunacak
dal arama çabasındaydı. Bir yandan yazıya bir yandan kitaba sarılmak istiyordu
ama depresyon ona sadece uyumasını emrediyordu. Okuldaki derslerinin hepsinden
kalmak tiyatronun istediği yere gitmediğini görmek onu daha da fena hale
getirdi. Nasıl yapacak da tekrar eski haline gelecekti? Nasıl yapacak da
derslerini düzeltecekti? İsmet Özel’in dediği gibi her şeyi düzeltmenin
mahvettiği zamanları yaşıyordu. Her şeyi düzeltmek isterken daha da berbat bir hale soktu. Artık
uyumaktan başka bir şey istemiyordu ve sürekli yemek yiyordu.
İntihar düşüncesi tekrar kafasına yatmaya başlamıştı.
Cesareti toplayıp kısa bir not bırakıp gitmek istiyordu. Yapamıyordu ama
yapmayı da çok istiyordu. Garip bir kafa karışıklığı içerisindeydi. Altan’la
sürekli telefonda görüşüp dertleşiyordu. Altan’ın hali de farklı değildi. Onda da
gelen bir keyifsizlik vardı. Erkan da bir depresyondaydı. Onun da eli kolu
bağlıydı. Bir anlamsızlık tüm bedenini sarmıştı. Tek kurtuluşu intiharda
görmeye başlamıştı. Bir yandan takıntılar bir yandan depresyon her tarafı iyice
buhran olmuştu
.
Altan yanına gelmişti. Fakat Altan’la da buluşmak
istemiyordu. Dışarı çıkmak istemiyordu. Yine de kendisini zorlayıp dışarı
çıktı. Bu sefer de arabanın içinde oturalım bir yerlere gitmeyelim düşüncesi
atıldı ortaya ve bu düşünce hemen kabul edildi. İkisi de bu düşüncenin
saçmalığını anlamamıştı. Arabada oturup dışarıyı seyrediyorlar hiçbir şekilde
muhabbet dönmüyordu. En sonunda Hikmet eve gidelim demişti ve evin yolunu
tuttular. Eve geçtiklerinde ikisi de ne yaptığının farkında olmadan bol bol
sigara içtiler. İkisi de buhranlı dönemdeydi ve artık iyice sıkılmışlardı. Her
şeyin saçma geldiği bu evrede herkes onlara farklı farklı benzetmeler
yapıyordu. Şükür etmediği için bu halde olduklarını söyleyenler vardı. Kimisi
de çalışmanın zor geldiği için bu halde olduklarını söylüyorlardı. Oysa durum
çok farklıydı. Durum tamamen bir hastalık olan depresyondu. Depresyona
yakalanan iki arkadaş da birbirlerini teselli bile edemiyorlardı. İkisi de
hayattan erken yaşta bezmişlerdi. Güçleri bile yoktu.
Erkan’ın tekrar atandığı şehre gitmesiyle Hikmet daha kötü
oldu. Hiç konuşmasalar bile yan yana olmak aonlara iyi geliyordu. Şimdiyse
ikisi de yalnız kaldı. Ağlamak kar etmiyordu. Tek kar eden şey bir arada
olmalarıydı fakat kader onları ayırmıştı. İkisi de derin bir yalnızlığa
bürünmüştü. Gün geçtikçe Hikmet derslerini nasıl vereceğini ve nasıl olur da
hayatını düzüene sokacağını düşünüyordu. Okulun bahar döneminin açılmasına çok
az kalmıştı. Ya kendini toparlayacak derslere bakacaktı ya da hayatı yine alt
üst olacaktı. Yaşıtları işe girip evlenirken kendisi hala okul okuyordu.
Bahar döneminde de okula gitmedi ve sınavlara girmedi yani
kısacası Hikmet’in hayatı tepetaklak gidiyordu. Ailesine çeşitli şeyler
söyleyerek yaptığını fark etmelerini önlüyordu. Çünkü anlamayacaklardı
biliyordu.
Yine günde 200-300 kez elini yıkamaya başlamıştı. Deliler
gibi elini yıkıyordu. Duşta 8 saat kaldığı oluyordu. Aklını kaybetmek üzereydi.
Bir şeyler olmalıydı ve onu bu kara dünyadan çıkarmalıydı. Çok çabaladı ama
sonuç vermedi. Takıntılar ve depresyonun dünyasından bir türlü çıkamıyordu. Ne
yapsa ne etse kar etmiyordu. Artık kimseye derdini dökmemeye başladı.
Ne varsa içinde yaşacaktı.
Tabi bu hiç de kolay olmadı.
Altan Ebru ve Esrayla
yine bir buluşma ayarlamıştı. Erkan’la hikmet artık eski muhabbetlerini
döndürmeye başlamışlardı. Hikmet rol yapmaya devam ediyordu. Şöyle bir gerçek
vardı. Hikmet artık daha iyiydi. Her ne kadar rolden iyi davranıyorsa da bu ona
iyi gelmişti.
Hayat onun için dokunaklı bir şarkı olacak mıydı? İşte bunu
bilmiyordu. Ebru her zamanki anaç karakteriyle ortamda tüm neşesiyle vardı.
Esra realist bakış açılarıyla olaya dahil oluyordu. Hikmet olan biteni tepkisiz
bir şekilde izlerken gözler hep onun üstündeydi.Neden böyle susuyor merak
ediyorlardı.
Çok üstüme geldi bu hayat benim erkan. Anlıyor musun beni?
Depresyon bir yandan takıntılar bir yandan. Ben tüm bunların arasında hayatta
kalmaya çalıştım. Daha sonra hiç ummadığım bir olay oldu ben tepkilerimi
kaybettim.
.png)